Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7

Ebu Mansur El Matüridi

Öne Çıkan Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 Gönderileri

Öne Çıkan Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 kitaplarını, öne çıkan Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 sözleri ve alıntılarını, öne çıkan Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 yazarlarını, öne çıkan Te'vilatül Kur'an Tercümesi - 7 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"İşin gerçeği şu ki onlar, mahiyetini bilemedikleri şeyi yalanladılar." (Yunus: 39) Onlar Kur'an'ın nazmını ve lafzını anlamadılar, içeriğini anlamak için üzerinde düşünüp incelemediler, aksine gözü kapalı olarak yalanladılar. Bir şeyin yalan veya doğru olduğu ancak düşünüp tefekkür etmekle anlaşılır, aklına geleni hemen söylemekle değil.
"Ey babamız! Biz yarış için uzaklaşmış, Yusuf'u da eşyamızın yanın­da bırakmıştık; onu kurt yemiş!" (Yusuf: 17) Şayet yaptıkları şey büyük günah idiyse, yine de imandan çıkmış sayılmazlar. Çünkü daha sonra onlardan peygamberler çıktı ve onlar iyi kimseler oldular. Bu söylediklerimiz, Mutezile'nin ileri sürmüş olduğu; büyük günah işleyen imandan çı­kar iddiasını geçersiz kılmaktadır. Aynı şekilde Hariciler'in iddiasını da çürütmektedir, onlar şöyle diyorlar: İnsan büyük veya küçük bir günah işlerse kafir ve müşrik olur. Bu aynı zamanda, bile bile yalan söyleyen veya verdiği sözde durmayan veya emanete ihanet edenin münafık olacağı fikrini de çürütmektedir. Çünkü Hz. Yusuf'un kardeşleri emanete ihanet etmişler, verdikleri sözde durmamışlar ve aynı zamanda yalan söylemişler, fakat münafık olmamışlardı.
Sayfa 309Kitabı okudu
Reklam
"Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden daha önce iman etmiş olanlardan başkası artık inanmayacak. Sakın onların yaptıklarına üzülme!" (Hud: 36) Nuh aleyhisselam, kavminin iman edeceği ümidini taşıdığı sürece, asla onların helaki için beddua etmedi. Bu ümidi tamamen kaybolunca, o zaman onların helaki için beddua etti. Aynı şekilde diğer nebilere ve resullere de kendi kavimlerinin helaki için beddua etmelerine ve onların iman edecekleri ve dini kabul edecekleri ümidini taşıdıkları sürece aralarından ayrılmalarına izin verilmemişti. Ümitlerini kestiklerinde, iman edeceklerine dair beklentileri tamamen sona erdiğin­de ise, onların helaki için beddua etmelerine ve aralarından çıkmalarına izin verilmişti. İşte bundan dolayı Hz. Yunus, kendisine izin verilmeden kavminin arasından ayrıldığı için azarlanmıştı.
Sayfa 189Kitabı okudu
"Musa dedi ki: Ey kavmim! Eğer Allah'a iman ettiyseniz, gerçekten O'na teslim olduysanız, artık yalnız O'na güvenip dayanın." (Yunus: 84) Bu ayet-i kerime iman ile İslamın hakikatte aynı şey olduğunu kanıtlamaktadır. Çünkü ayet-i kerime söze eğer "Allah'a iman ettiyseniz" diye imanla başlamış, sonra da "gerçekten O'na teslim olduysanız" diye İslam ile bitirmiş­tir. Bu, iman ile İslamın aynı şey olduğuna işaret etmektedir. İman, her hakkı kaybetmekten kaçınmak gerektiğine inanmaktır; İslam da her hakkı teslim etmeye ve onu kaybetmekten kaçınmak erektiğine inanmaktır. En doğrusunu Allah bilir. İslam, her şeyi Allah'a teslim etmektir. İman da, her şeyin Allah'ın Rab ve ilah olduğuna şahitlik ettiğini tasdik etmektir.
Sayfa 112Kitabı okudu
"Şayet yüz çevirirseniz, zaten benim sizden bir karşılık beklediğim yok; benim mükafatımı ancak Allah verir." (Yunus: 72) Bu ve benzeri ayetler, Kur'an ve ilim öğretmenin karşılığında ücret almamak gerektiğine işaret etmektedir. Çünkü buna karşılık olarak ücret almak caiz olsaydı, onların o ücreti vermemeleri ve dolayısıyla bir şey öğrenmemeleri konusunda mazur sayılırlardı. Ücret almakta Allah'ın hükümlerini geçersiz kıl­mak ve yürürlükten kaldırmak ihtimali vardır.
Sayfa 103Kitabı okudu
"Ecelleri geldiğinde ne bir an geri kalır ne de bir an ileri gidebilirler." (Yunus: 49) Ecel geldiğinde asla ertelenmez, zamanından önceye de alınamaz. Bu ayet, eceli tamamlanmadan önce hiç kimsenin ölmeyeceğine işaret etmektedir. Bu, Mutezile'nin iddiasını reddetmektedir; onlar, birini öldüren kişi, onu ancak ecelinden önce öldürmüştür diyorlar. Allah ise şöyle buyuruyor: Ne bir an geri kalır ne de bir an ileri gidebilirler. Onlar ise, ecelinden önce ölmüştür, diyorlar.
Reklam
"Yeryüzünde birbirine komşu parçalar, üzüm bağları, ekinler; sürgünlü, çatallı ve tek gövdeli hurma ağaçları vardır; hepsi bir tek su ile sulanır. Böyle iken üründe bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan insanlar için ibretler vardır." (Rad: 4) Cenab-ı Hak bunları şunun için söylemektedir: Bütün yeryüzünün cevheri ve özü aynıdır, hepsi aynı su ile sulanmaktadır. Sonra oradan rengi, tadı, kokusu, lezzeti ve görüntüsü farklı ürünler çıkar; bu durum, onların kendiliğinden yetişmediği, sebeplerle oluş­madığı, aksine tek olan, müdebbir olan, Alim ve Hakim olan yüce Allah'ın lütfu ile meydana geldiği bilinsin diyedir. Çünkü onlar eğer kendiliğinden veya tabiatları gereği yahut sebepler sayesinde yetişmiş olsalardı, hepsinin kokusu, lezzeti, rengi ve tadı aynı olurdu. Söylediğimiz gibi onlar aynı renk, aynı tat ve aynı görüntüde olmayınca, tek olan, Alim ve lütufkar olan düzenleyici bir yöneticinin idaresi sayesinde yetiştiğine işaret eder.
Sayfa 415Kitabı okudu
"Onlara biz zulmetmedik; onlar kendi kendilerine zulmettiler." (Hud: 101) Zulüm, bir şeyi ait olduğundan başka bir yere koymak demektir. Cenab-ı Hak, azap etmekle onlara biz zulmetmedik buyuruyor, çünkü onlar yaptıkları şeylerle bunu hak ettiler, dolayısıyla biz azabı ait olduğu yerden başka bir yere koymadık. Aksine onlar kendilerini olmaları gereken yerden başka yerlere koydular, kendilerini kendi maliklerinden başkasına yönelttiler ve O'ndan başkasına kulluk yaptılar, bu ise zulümdür.
Sayfa 259Kitabı okudu
Kullarının, kalpte Allah'ın kaderi inancı olmakla birlikte sebeplere sarılarak kulluk yapmalarını ister. Mesela rızkı ve ziraati insanların çalışarak elde edecekleri sebeplere bağladı.
Sayfa 339Kitabı okudu
"Kadın onu kesinlikle arzulamıştı; eğer Rabb'inin işaret ve ikazını görmeseydi o da kadını arzulardı. İşte biz, kötülük ve fuhşu ondan uzaklaş­tırmak için böyle yaptık." (Yusuf: 24) Bize göre ayet, farklı şekillerde açıklanabilir: Birincisi, kadın onu arzulamıştı ifadesi, kesin kararlı bir arzulama anlamına gelir. Yusuf da onu arzuladı mealindeki cümle ise, aklına geliveren bir arzulama anlamına gelir. Kulun kalbine geliveren bir duyguda hiçbir dahli yoktur, bundan dolayı da sorumlu tutulamaz. Bu, Hasan-ı Basri'nin sözüdür. İkincisi, Yusuf da onu arzulamıştı mealindeki cümle, sanki onu öldürmeyi arzulamış­tı manasına gelmektedir; onu öldürmeyi arzulayınca da, kadını öldürmenin helal olmadığına dair Rabb'inin uyarı ve işaretini gördü. Üçüncüsü, Hz. Yusuf'un onu arzulaması, Rabb'inin işaret ve ikazını görmeseydi şartına bağlanmaktadır. Yani Rabb'inin uyarı ve işaretini görmeseydi onu arzulayacaktı. Bazı müfessirler şöyle dedi: Hz. Yakub'un dudaklarını ısırdığını gördü. Bazıları da şöyle dedi: Hz. Yakup onun gözünde canlandırıldı ve onun parmağını ısırdığını gördü. Ayette zikredilen "burhan" kelimesinin asıl manası, kesin delildir; ancak o kesin delilin ne olduğunu biz bilmiyoruz. Onu en iyi Allah bilir.
Sayfa 318Kitabı okudu
23 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.