" Kafasından neler geçtiğini çoğu zaman kesinlikle bilemediğim bu çocuk nasıl oluyor da beni açık bir kitap gibi okuyabiliyordu? Okula giden, okuma-yazma bilen bendim. Zeki olan bendim. İlkokul birinci sınıf kitabımı bile okuyamayan Hasan, beni rahat rahat okuyordu. Bu biraz rahatsız ediciydi.
Babanın değerini takdir ediyor musun?
Kıymetini gerçekten biliyor musun?"
"Balay, General Efendi, biliyorum," dedim.
"Öyleyse, seni kutlarım; erkekliğe giden yolu yarılamışsın bile." Sesinde şakacılıktan ya da alaycılıktan eser yoktu;
Her zaman kahraman olmak zorunda mısın?diye sordum içimden, kalbim küt küt atarken. Bir kez olsun boş veremez misin? Oysa biliyordum, yapamazdı - doğası
böyleydi.
Gülümsedi, elimi tuttu. "Seni bulduğum için öyle şanslıyım ki. Tanıdığım bütün Afgan erkeklerinden farklısın."
"Bir daha bundan hiç söz etmeyelim, tamam mı?" "Tamam."
Yanağını öptüm, kaldırımdan uzaklaştım. Arabayı sürerken, neden farklı olduğumu düşündüm. Belki de nedeni, erkekler tarafından yetiştirilmemdi; kadınların arasında büyütülmemiş, Afgan toplumunun onlara uyguladığı çifte standarda doğrudan maruz kalmamıştım. Belki de nedeni, Baba'nın bir Afgan olarak kesinlikle sıradışı bir baba olmasıydı: Kendi kurallarına göre yaşayan, toplumsal âdetleri ancak uygun görürse benimseyen, dayatmaları reddeden bir liberal, başına buyruk biri.