Ağlamak!Bu heyecanlanmanın en temiz Zayıflığın ağlaması olduğu gibi kudretinde hıçkırıkları ve gozyaşları vardır.Şu kadarki zayıflığın inlemesinde acındıran bir ses, kudretin hıçkırmasında ise gök gürültüsü sezinlenir.Ağlayamayan bir göz kuru kalbe açılan karanlık bir delikten başka birşey değildir .Ağlamayı bilen gözlerde duygulu yüreklerin dinmez dalgalanışını aydınlatan bir ışık yaşar.
Şahnâme, bilindiği gibi İran'ın efsaneleriyle karışık kıymetli bir tarihi eserdir. Eser, o millet için övünülecek bir dille yazılmıştır. Denilebilir ki İslam ve Arap istilasına karşı İran dilini batmaktan kurtaran bu eserdir. Firdevsi, Şahname'sini yazmasaydı Farsça ortadan kaybolacaktı ve İranlılar kendi tarihlerini -o da kısmen- Yunanlı Herodot'tan, Ksenofon'dan okuyacaklardı. Evet; bu, bariz bir gerçekti. Şahname olmasaydı, bugün Suriye'de, Mısır'da, Fas'ta ve Irak'ta olduğu gibi İran'da da Arapça konuşulacaktı. Milliyetçi şair, bu tehlikeyi tam zamanında sezdi, muazzam eserini yazdı, mil letinin dilini ölümden kurtardı. Onu, bu yüksek hizmete sevk eden bir Türk'tür: Gaznelii Sultan Mahmut'tur. Demek ki bugünkü İran, kendi öz dilini bir Türk'e borçludur.
Ağlamak! Bu heyecanlanmanın en temiz nişanesidir. Zayıflığın ağlaması olduğu gibi, kudretin de hıçkırıkları ve gözyaşları vardır. Şu kadar ki, zayıflığın inlemesinde acındıran bir ses, kudretin hıçkırmasında ise gök gürültüsü sezilir.
Sahnenin yeryüzünde, tek seyircisi olan güneş bile birkaç saat sonra, bu gösterilen sıkıldı; üzüntü duydu, yavaş yavaş çekildi ve o kan dolusu sahaya esmer bir örtü attı.