En Eski Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması Sözleri ve Alıntıları
En Eski Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması sözleri ve alıntılarını, en eski Toplumsal Cinsiyet Yanılsaması kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İnsan düşüncesini ve hayat ile sosyal düzenlemeler üzerine sağlam fikirlerin oluşumunu engelleyen zorluklar içerisinde en büyüğü, şu insanoğlunun kendi karakterini şekillendiren etkilerle ilgili tarif edilemez cehaleti ve ilgisizliğidir. İnsan türü şu an neyse ya da neye evrilecek gibi görünüyorsa bu yönde doğal bir eğilim gösteriyor, içine yerleştirildikleri koşulların en temel bilgisi açık açık bunu yapanın sebeplerini gösterdiğinde bile.
“Bir Erkek avantajını daha iyi eğitime ve daha fazla enformasyon araçlarına borçluysa, kendini Kadından daha yukarıda görmemeli, elleri bağlı bir Adamı dövdüğü için cesaretiyle övünmemeli.”
"Empati konusundaki toplumsal cinsiyet uçurumuna daha yakından bakarsak, doğuştan bulunduğu öne sürülenin aslında benliğin kendini sosyal bağlamdaki beklentilere uydurması olduğunu görebiliriz."
Beyinlerimiz farklı, öyleyse zihinlerimiz de kesinkes farklı mı? Mesela, New York Times Magazine'in sözde opt-out devrimi (yani evde çocuk bakımı gibi geleneksel rolleri için kariyerlerine son veren kadınlar) ile ilgili sayısına röportaj verenlerden biri, gazeteci Lisa Belkin'e, "her şey MRI'da, erkek ve kadınların beyinlerini gösteren araştırmalara göre, düşündüklerinde ya da hissettiklerinde farklı 'aydınlanıyorlar' ve bu farklı beyinlerin kaçınılmaz olarak farklı seçimler yaptığını," iddia ediyor. Dergilerde, gazete yazılarında, kitaplarda ve hatta bazen akademik yayınlarda okuduğumuz nörobilimsel buluşlar -özünde farklı- iki cinsiyet arasında ebedi ve değişmez psikolojik farklılıklar doğuran iki beyin masalını anlatır. Bu, toplumsal cinsiyet statükosunu meşrulaştıran mutena ve tatmin edici bir açıklamaya sahip etkili bir hikayedir.
17. yüzyılda eğitim söz konusu olduğunda kadınlar ciddi anlamda dezavantajlı konumdaydılar. Mesela, "siyaset hitabet ile ilgili resmi eğitimlerindeki eksiklikler, vatandaşlık ve hükümetten resmen dışlanmaları, kadınların siyasete girmemesi gerektiği ile ilgili anlayış ve kadınların yazmasının ahlaksızlık olarak algılanması yüzünden" politik olarak geri kalmışlardı. Kadınların entelektüel gelişiminin önündeki -biz modernlere göre- bariz engellere rağmen, birçok insan kadınların doğaları gereği aşağı olduklarını düşünüyordu. Buradan geriye dönüp bakıldığında, erkeğin görünürdeki üstün zekası ve başarılarının sırrını ona bahşedilen doğal sinirlerden başka yerlerde aranmalı demeye belki gerek bile yok, ama o zamanlar bunların söylenmesi gerekiyordu. 17. yüzyıl feministlerinden birinin söylediği gibi: "Bir Erkek avantajını daha iyi eğitime ve daha fazla bilgi araçlarına borçluysa, kendini Kadın'dan daha yukarıda görmemeli, elleri bağlı bir adamı dövdüğü için cesaretiyle övünmemeli."
Toplumsal cinsiyet statükosunu açıklaması olarak cinsiyetler arası biyolojik açıdan sabit farklılıkları gösteren yazarlar, kendilerini politik doğruculuğun boğucu ideolojisine göğüs geren cesur hakikat şövalyeleri gibi göstermeyi seviyor. İki cinsiyet arasındaki "özsel farklılık" iddiaları sadece çoğunluğun fikri olduğunu düşündüğüm şeyi yansıtıyor ve ona bilimsel bir otorite kazandırıyor.
Bir topluma görece kısa bir zaman diliminde ne kadar değişebileceğini hatırlatmakta fayda var. Modeller hala yapım aşamasında. Kadınların ve erkeklerin eşit konumda olduğu bir toplum hiç var olabildi mi? Aman vermez direnç noktası belki de biyoloji değil, kültürle şekillenen zihinlerimizdir. Erkek ve kadınlar arası mükemmel bir eşitliğin mümkün olup olmayacağını kimse bilmiyor. Ama ben şundan eminim: Bu kitapta bahsedilen birçok araştırmacının karşı tezi okuyucu bulabildiği müddetçe, insanlar elli yıl içinde 21. yüzyıl tartışmalarına hayretle dönüp bakacaklar ve nasıl olup da eşitliğe en yakın olduğumuz noktada olduğumuza inandığımıza şaşıracaklar.
Durum ya da yanınızdaki için doğru toplumsal kimlik edinildiğinde, sosyal çevreye karşı bu hassasiyet ve şekillenebilirlik mevcut toplumsal role daha iyi bürünmemize ve hatta rolü daha iyi icra etmemize yardım eder. Tıpkı diğer toplumsal kimlikler gibi dişi benlik ve eril benlik doğru koşullar altında yararlı olabilir. Fakat esnek, bağlama duyarlı ve yararlı demek "doğuştan" demek değildir. Empati konusundaki toplumsal cinsiyet uçurumuna daha yakından bakarsak, doğuştan bulunduğu öne sürülenin aslında benliğin kendini sosyal bağlamdaki beklentilere uydurması olduğunu görebiliriz.
Zor ve önemli bir entelektüel zorlukla karşı karşıya kalan insanların çoğunda kendinden şüphe etme ve kaygılanma olur. Fakat gördüğümüz üzere¹, stereotip tehdidi altında performans gösteren insanlarda bu daha fazla olur.
Bir an hayal edin: Parmağımızı şıklatıyoruz ve matematik ve matematik ağırlıklı bilimlerde toplumsal cinsiyet eşitsizliğini tersyüz edip insanların zihinlerini kadınların matematikte doğal olarak üstün olduğu varsayımları ve çağrışımlarıyla dolduruyoruz, sonra da bu tersine dünyada bir kuşak yetiştiriyoruz. Artık güveni sarsılan, geçici bellek kaynakları kuruyan, zihinsel stratejileri tutarsız ve savunmacı, ilham alınacak birini boşuna arayacak olanlar erkekler olacak. Araştırmacılar stereotip tehdidinin sınıftaki kızlarda değil, erkeklerde hali hazırda işlediğini kanıtlıyorlar. Konuya kolaylıkla konsantre olacak, iddia edilen üstünlükleri yaklaşımlarına yaratıcılık ve cesaret getirecek, başarıları kendi zihinlerinin dokusuna işleyebilecek birini bulmak için bölüm koridorlarına, konuşmacı programına ya da tarih kitaplarına şöyle bir göz atmaları yetecek olan kadınlar olacak. Bir soralım, ne olurdu? Erkeğin "doğuştan" üstünlüğü tekrar kendini gösterir miydi, hemen bir çeşit eşitlik sağlar mıydık ya da -mümkün mü?- stereotip tehdidinin görünmez eli on yıllarca sürece yeni statükoyu korur muydu?