Bunlardan başka kadın hastaları hafif el işleriyle uğraştırmak, meşgul etmek, mecaninden zararsızlarını özellikle yazın arasıra hademelerin gözetiminde gezmeye çıkarmak, yemek vakitlerinde trampet çaldırmak, bir şikâyetname sandığı [şikayet kutusu] yaptırılarak kapıya asmak, bimarhanede bir uzman masör yetiştirmek, ayda bir iki defa emraz-ı akliyeye dair arzu edenlere konferanslar vermek için bimarhanede bir konferans salonu yapmak hususları da bimarhane tıp ve idari heyeti tarafından arzu edilmekte, bir kısmı mecaninin sıhhatlerine kavuşması diğer bir kısmı ise “tekamül ve teceddüd” [gelişme ve yenilenme] ile ilgili olan işbu düşüncelerin bir an evvel fikirden eyleme geçmesi için uğraşılacaktır.
Mecanine dağıtılmak üzere Reji İdaresi’nce her ay meccanen gönderilmekte olan 440 paket tütünden günde ancak 14 paket dağıtılabildiği ve hâlbuki mevcudun dörtte üçü tütün içmekte olduğundan hasta başına bir sigara bile isabet etmediği ve bundan dolayı her gün tabiplerin vizitelerini işgal edecek derecede müracaat ve şikâyetler olduğu Bimarhane Sertababeti’nin bildirmesi üzerine, Reji İdaresiyle görüşülerek meccanen verilmekte olan tütün paketleri 600’e çıkartıldı ve bundan başka gereken diğer 600 paketin de asakir-i Osmaniye’ye [Osmanlı askerlerine] verilen fiyat üzerinden yani bir paketi 10 para üzerinden alınması sağlandı.
İstanbul’da koleranın hüküm sürdüğü sırada mecanine kaynatılmış iyi su içirilmiş, kızarmış ekmek verilmiş, yiyecek ve giyeceklerine her zamankinden daha fazla itina edilip temizliğe azami dikkat gösterilmiş ve bu tedbirler sayesinde bimarhanede kolera vakası görülmemiştir.
İkinci Abdülhamid dönemi “istibdad” tartışmalarında sıklıkla dile getirilen Sultanın kuşkucu, baskıcı ve yasakçı yönetim anlayışının, psikiyatrinin gelişimine ket vurduğu, bimarhanenin ıslahının bu yüzden gerçekleştirilemediği iddia edilebilir; fakat unutulmaması gereken nokta, bu düşüncelerin tamamının İkinci Meşrutiyet sonrası ortamında yazıldığı bir kısmının da Cumhuriyet sonrasında kaleme alındığı; yani önemli ölçüde siyasi konjonktürün ürünü olarak hâlihazırdaki siyasal düşünceyi bu anlamda “ilerici” ve meşru kılan özellikleri barındırdığı göz ardı edilmemelidir.
"Şunu da ilaveten arz etmek isterim ki devr-i istibdad garabetinden olmak üzere mecanine ve mecanin ile münasebetde bulunanlara bir nazar-ı nefretle bakılır ve onlardan mümkün mertebe kaçınmak istenilirdi.”
Sultan Murad meselesinin İkinci Abdülhamid’i ve onun delilere, deliliğe ve tımarhaneye bakışını etkilediği öne sürülebilir. II. Abdülhamid, V. Murad’ın müptela olduğu cinnetten iyileşebileceğine dair bir korku ve endişeye sahipti.
Bizim neremiz tabiî…lâkin kimin haddine bize deli desin. Biz dünyanın en akıllısıyız, en kahramanıyız…Biz istibdadı devirdik, hürriyeti zorla aldık…[…]
Bir iki aydır biz değiştik, büsbütün başka bir âlem olduk. Eskiden ağırbaşlı, utangaç, mütevazı, mergümgirizdik, kendimizi herkesten âciz ve beceriksiz görürdük. Şimdi hepimiz aslan kesildik.