Tuhaf Dergi - Sayı 8 kitaplarını, Tuhaf Dergi - Sayı 8 sözleri ve alıntılarını, Tuhaf Dergi - Sayı 8 yazarlarını, Tuhaf Dergi - Sayı 8 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Kendimden korkuyorum. Beni dolandırmış adamlardan korkmadığım kadar korkuyorum. Dayak yemekten korkmadığım kadar korkuyorum. Aniden ölmekten bile daha ziyade kendimden korkuyorum. Yapabileceklerimden, yapamayacaklarımdan ... Kendime koyduğum sınırlardan korkuyorum ve bu sınırlar, beni daha da korkak yapıyor.
Sınırlardan vazgeçmeyi hayal ediyorum. Yıldızlara uzanmayı. Seninle ... Sırtlarımız acımadan. Ellerimiz kenetlenmiş, terlemekten de korkmuyoruz artık. Çıplak kalmışız işte bir kere. Yeniden, yeniden kalsak; sokaklarda kimse yok gibi çıplak dolaşsak; dünyanın her yerine ulaşsak; avaresi olsak aşkın? Sen de korkuyorsun. Yabancı olmaktan, kaybolmaktan, bir cümlede unutulmaktan ... Çoktan terk edilmişsin ve yalnızlığına tapıyorsun. Ondan güç alıyorsun. Seni zenginleştiren bu. Sen gittin diye kızgınım zenginlere. Bilmem neden ama anlamsız kızgınlıklarımı sana bağlayacağım. Bana yıldızların hikâyesini anlattığın için de kızgınım sana. Bile bile üzmeyecektin.
Sayfa 58 - Kalben (Bulutsuz Bir Geceye Özlem)Kitabı okudu
“ Âşıktın bana." Saçlarından odanın duvarlarına doğru kuzeyli şarkılar yayılıyordu.
" Peki ya sen?" diye sorunca önce bir şey söyleyecekmiş gibi yaptı ama sustu. Sonra yine karar değiştirip konuşmaya başladı:
" Ben de seni seviyordum ama senin kadar değil."
Vaktinden çok önce gitmiş bir baharın arkasından özlem duyar gibi bir acı hissettim içimde. Onu hatırlayamamanın değil, beni benden daha az sevdiğini öğrenmenin acısı canımı yakıyordu. O esnada "Üzülme, sandığın kadar da az değil," diye teselli etti, canımın ne kadar yandığını anlamış gibi. Anlamıştı. Dudaklarını, çiçeğin yaprakları gibi üzerime serpti. Beyaz örtünün üzerine.
Hafızam kadar karanlık bir gece geçirdim. O karanlığın içinde zihnimin soğuk ve taştan duvarlarına dokuna dokuna yol arayıp yüzünü bulmaya çalıştım. Bulamadım.
Ve ne yazık ki, yaşadığım deneyler beni değil, arkadaşımı haklı çıkarır nitelikteydi.
En saygıdeğer sandığım insanların aslında saygıyı hiç hak etmediğini, küçücük şan şöhret, para hırsları ya da siyasi çıkar yüzünden sırtlana döndüğünü görmenin acısını yaşadım.
Eski dostlarımın çoğundan ağır darbeler yedim.
Başarı hırsından gözü dönmüş insanların, teker teker gergedanlaştığına tanık oldum.
Ama yine de dostuma tam olarak hak vermedim/ vermiyorum.
" O kadar büyütme," diyordu," “İnsan dediğin öyle ideallerden falan oluşmaz. Hırs, başarı arzusu, para kazanma hırsı, cinsel tutku, kıskançlık, başkalarını ezme duygusu ... İşte insan budur. Ve amacına ulaşmak için her türlü aşağılık numarayı çevirir."
" Buna inanırsan yaşamam güçleşir," diye cevaplıyordum onu." Neye inanıp, neye güvenerek yaşayacağız o zaman?
Bu dünyada dostluk yok mu? Sevgi, fedakârlık duygusu, merhamet, dayanışma bir hayal mi sence?"
Tanpınar'ın roman kişileri sancılı yaşam deneyimlerinin ortasında bir başlarına bırakılırlar. İnsanın çevreden yalıtıldığını izleriz. Bu bir başınalık belki de bireyselleşebilmenin ilk adımı. Acı yalnızlık duygusu, giderek sağlam bir yaşamı var edecektir.
Selim İleri
Saatleri Ayarlama Enstitüsü, bütün yenilik hareketlerimizin işlevsizliğini, donup kalmışlığını Oblomov'unkini anımsatan durgun, tembel, kıpırtısız bir yaşam içinde vurgular. Romanımızın en güzel sayfaları arasında bence.
Selim İleri
“Ben aşktan daima kaçtım. Hiç sevmedim. Belki bir eksiğim oldu. Fakat rahatım. Aşkın kötü tarafı insanlara verdiği zevki eninde sonunda ödetmesidir. Şu veya bu şekilde ... Fakat daima ödersiniz ... Hiçbir şey olmasa, bir insanın hayatına lüzumundan fazla girersiniz ki bundan daha korkunç bir şey olamaz ..."
( Saatleri Ayarlama Enstitüsü, s.341)
“Fakat birdenbire gecenin sessizliğini saat sesleri yıktılar. Evin hemen her tarafından zaman kendini ilan ediyordu. Beyhudedir, diyordu, bütün bu ıstıraplar, unutmalar ve hatırlamalar, ben varken hepsi beyhudedir!"
( Sahnenin Dışındakiler, s.110)