Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

(1852'den 1945'e Kadar)

Türk Alman İlişkileri ve Türkiye'deki Alman Okulları

Sezen Kılıç

Türk Alman İlişkileri ve Türkiye'deki Alman Okulları Gönderileri

Türk Alman İlişkileri ve Türkiye'deki Alman Okulları kitaplarını, Türk Alman İlişkileri ve Türkiye'deki Alman Okulları sözleri ve alıntılarını, Türk Alman İlişkileri ve Türkiye'deki Alman Okulları yazarlarını, Türk Alman İlişkileri ve Türkiye'deki Alman Okulları yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
197 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Çok İyi Bir Yüksek Lisans Tezi
Sezen Kılıç
Sezen Kılıç
’ın Yüksek lisans tezi olan bu çalışma, hakkında çok fazla malumata sahip olmadığımız bir alanı incelemektedir. Eserin girişinde Türk- Alman ilişkisinin ilk başlarını yüzeysel anlatıp sonra konusu olan zaman aralığı olan 1852-1945 dönemi bizlere anlatmaktadır. Eserin Cumhuriyet öncesi evresinde, ülkenin durumu, Almanlarla olan
Türk Alman İlişkileri ve Türkiye'deki Alman Okulları
Türk Alman İlişkileri ve Türkiye'deki Alman OkullarıSezen Kılıç · Atatürk Araştırma Merkezi · 20052 okunma
Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, ne Alman okullarına ne de diğer yabancı okullara en ufak müsamaha dahi gösterilmemiş; Türk yasa ve yönetme liklerini tanımayan yabancı ve azınlık okulları kapatılmıştır. Ülkede faaliyette bulunan tüm yabancı okulların etkisi, Osmanlı saltanatıyla birlikte tarihe gömülmüştür.
Sayfa 172
Reklam
20.yüzyılın başında Türkiye'de bulunan Fransız okullarını bizzat Fransa, laik eğitim yapıp yapmadıklarının kontrolünü yapmış ve laik eğitim sistemine uymayan kendi okulları hakkında soruşturma açmış olmasına rağmen, Türk hükümetinin laik sisteme uymadığı için kapattığı İzmir'deki okul için politik kriz yaratmış ve Cumhuriyet Türkiye'sine karşı papaz okullarının savunucusu durumuna gelmiştir. Ancak Fransa'nın tepkileri, Türk hükümetinin kararından vazgeçmesini sağlayamamıştır.
Sayfa 147
Cumhuriyet Döneminin Farkı
Osmanlı Imparatorluğu'nda ve Kurtuluş Savaşı'nda yabancı okulların zararlı faaliyetlerini çok iyi kavramış olan Atatürk ve arkadaşları, Cumhuriyet Türkiye'sinde bu tür acı tecrübeleri tekrar yaşamamak için derhal önlem almaya karar vermişlerdir. İşte bu nedenle Cumhuriyet döneminde ülkede bulunan yabancı okullara yönelik hukuki düzenleme, ilk kez Lozan Antlaşması'yla başlamış ve ardından Tevhid-i Tedrisat Kanunu ve çıkarılan diğer kanun, yönerge ve genelgelerle yapılmaya çalışılmıştır. Yapılan bu düzenlemelerle, yabancı okullar kontrol ve denetim altına alınarak Osmanlı İmparatorluğu'nun son döneminde yaşanan başıboşluk ortadan kaldırılmıştır.
Sayfa 141
Kurtuluş Savaşı döneminde Rum okulları, çevrelerini Rumlaştırmak, Yunan işgalini kolaylaştırmak ve Trabzon ve çevresinde bir Pontus Rum devleti kurmak amacıyla çok yoğun çalışmışlardır. Merzifon Amerikan okulunun Türkçe öğretmeni Zeki Bey, okulun zararlı faaliyetlerini hükümete bildirdiği için öğretmen ve öğrenciler tarafından öldürülmüştür. Rum okullarında bulunan yabancı ve Rum asıllı öğretmenler ile din adamları el ele verip çalışmışlardır. Ancak Büyük Millet Meclisi de bunun karşılığında boş durmamış ve böyle faaliyetlerini gördüğü kişileri ve okulları cezalandırmıştır.
Sayfa 140
Almanlar, Doğu Anadolu'daki Ermenileri kendi siyasi ve ekonomik nüfuzlarını genişletecek bir kaynak olarak gördükleri için onlar üzerinde yoğunlaşmışlardır. Bu amaçla Ermeni yetimleri ve çocukları için yetimhane ve okullar açmışlardır. Maraş'ta bulunan Alman okulunun ders programına bakıldığında Almanca dersinin yedinci ve sekizinci sınıf dışında öğretilmediği ve derslerin Ermenice ağırlıklı olduğu görülmektedir. Almanya, hükümetler düzeyinde Osmanlı Devleti'yle dost gözükmesine ve ülkedeki azınlıklarla ilgilenmiyor görünmesine rağmen, aslında ülkedeki azınlıklan Alman misyonerleri vasıtasıyla kışkırttığı ve yetim Ermeni çocuklarını Osmanlı Devleti'ne düşman etmeye çalıştığı anlaşılmıştır.
Sayfa 100
Reklam
Yabancı okulların açıldığı yerler dikkat edilecek olursa bu okullar, her şeyden önce Osmanlı İmparatorluğu'nun etnik sorunlar yaşadığı bölgelerde açılmışlardır. Bu okullar, daha çok gayrimüslimleri seçtikleri gibi Türk olmayan Müslümanların yaşadıkları bölgeleri de hedef seçmişlerdir. Bu okullar kurulurken ikinci göz önünde bulundurulan kıstas ise seçilen bölgelerin Osmanlı Imparatorluğu'nun yeraltı ve yer üstü zenginliklerinin olduğu bölgeler olmasıdır. Bunda amaç: yabancı okul açan ülkenin bu bölgeyi ham madde kaynağı olarak kullanmak istemesidir. Üçüncü kıstas da okul açılan yerlerin çoğunun stratejik öneme sahip olmasıdır, yani bir takım önemli geçiş noktalarında bulunmalarıdır. Bir diğer ilginç husus ise, ülkedeki Amerikan okullarında okuyan bazı Türk aydınlarının Kurtuluş Savaşı esnasında Amerikan mandacılığın savunmalarıdır.
Sayfa 72
Muazzam Tedbir
Yabancı okullar Osmanlı İmparatorluğunda teftiş ve denetime tabi değildi. Her yabancı okul kendi ülkesindeki dersleri ve kitapları aynen okutuyordu, Osman Maarif Nezareti bunlara karışamıyordu. Hatta okutulan bu kitaplarda Türkler aleyhinde yazılar varsa bunlar aynen okutulurdu, Türkçe ise ihtiyari bir dil olarak kullanılırdı. Bu okulların genelde müdürleri papazlardı ve bu okullara giden Müslüman öğrenciler de Hristiyanlar gibi kiliseye götürülerek ibadete zorlanırdı. Osmanlı'nın bunun karşısında aldığı tek tedbir ise Müslüman öğrencilerin yabancı okullara gitmelerine engel olmaya çalışmaktan öteye gidememiştir.
Sayfa 71
Yabancı okulların amaçları hakkında ortaya atılan iddialar şu şekilde sıralanabilir: 1) Faaliyet gösterdikleri bölgedeki halka Hristiyanlık inancını yaymak, 2) Mensubu bulundukları yabancı ülkelerin, Osmanlı Devleti üzerindeki menfaatlerinin takipçisi olmak ve Osmanlı Devleti'ni bölmek, 3) Kendi ülkelerinin ihtiyaç duyduğu ham madde için yeraltı ve yer üstü kaynakları araştırmak ve özellikle bu bölgelerde faaliyetlerini yoğunlaştırmak, 4) Her türlü siyasi ve ekonomik hareketleri desteklemek ve muhtemel bir karışıklığa zemin hazırlamak, 5) Osmanlı topraklarını sömürge haline getirecek fikri yapıyı kendi okullarında hazırlamak, 6) Kendi okullarında yetiştirdikleri yerli öğrencilerle bir seçkinler grubu oluşturarak Türk devlet politikasını yönetmek, hiç değilse etkilemek
Sayfa 68
1908'de Meşrutiyetin ilanından sonra Maarif Nezareti, yabancı ve gayrimüslim okulların denetimine daha da önem vermiştir. Emrullah Efendi tarafından hazırlanan bu okulların denetimini daha da sıklaştırmaya yönelik 1909 tarihli Maarif-i Umumiye Kanunu, daha çıkmadan yabancı elçiliklerin ve patrikhanenin baskısıyla engellenmiştir. Bazı yabancı ve gayrimüslim okullarına maarif müfettişlerini sokmama gibi olaylar Osmanlı Devleti'nde çok sık rastlanan olaylardı.
Sayfa 67
Reklam
Osmanlı İmparatorluğu, diğer imparatorlukların aksine belli bir ırkın veya milletin hâkimiyetine dayanmıyordu. Osmanlı'da ırk veya millet yerine ümmet hâkimiyeti söz konusuydu. Bu imparatorlukta Türkler, imparatorluğun tüm yükünü taşımalarına rağmen Çandarlı Halil Paşa'dan sonra veziriazamlık makamında nadiren görev yapmışlardır.
Sayfa 59
Misyonerler sadece Hristiyanlaştırma amacı gütmemişler, sömürgecilik çağında örgütlenmişler ve inanılmaz paralarla çalışmalarda bulunmuşlardır. Bu çalışmaları dini kimlikleriyle değil, milli kimlikleriyle yapmış ve kendi ülkeleri yararına hizmette bulunan birer örgüt olmuşlardır. Hatta emperyalizmin öncülüğünü yapmışlardır. Emperyalist ülkeler yerleşip sömürmek istedikleri ülkelere silahlı kuvvetlerinden çok daha önce misyoner örgütlerini göndermişlerdir. Bu misyoner örgütler sayesinde elde etmek istedikleri ülkeleri önceden kendi kültürlerine dost birer kültür dairesi haline getirmişlerdir."
Sayfa 56
Ne Güzel Pay Edermiş
Prof. Hasse, Türk bölgelerinin İngiltere dışarıda bırakılacak şekilde Rusya, Avusturya-Macaristan, Italya ve Fransa ile yapılacak bir anlaşmayla paylaşımını şu şekilde düşünmektedir: Ermenistan ve İstanbul Rusya'ya, Gelibolu, Selanik, Yenipazar, Avusturya-Macaristan'a, Arnavutluk ve Çanakkale; Italya'ya, Mısır ve Tunus; Fransa'ya, Balkan bölgeleri, Yunanistan, Sırbistan ve Bulgaristan gibi Balkan ülkeleri arasından Ermenistan haricindeki tüm Asya Türkiye'si Almanya tarafindan paylaşılmalıdır. Bu arada Boğaziçi'nin Avrupa bölgesi Rusya'ya, Asya Bölgesi Almanya'ya, Çanakkale bölgesinin Avrupa tarafi Avusturya-Macaristan'a, Asya tarafi ise Almanya'ya düşecek şekilde paylaşılmalıdır."
Sayfa 31
19. YY Almanya'sının Gözünden
1844'te yazdığı bir yazıda da Osmanlı Devleti'nin doğal kaynaklarının ve zenginliğinin tarafından paylaşılıp Alman kolonizasyonu tarafından işgalini savunmuştur. Sadece Moltke gibi askerler değil, aynı zamanda Friedrich List, Lassalle, Rodbertus ve Lorey Beaulieu gibi bilim adamları ve ekonomistler de bu konuyla ilgilenmişler ve Anadolu'nun gelecekte Almanların mirası olması gerektiğini; Alman göçmenleri için Amerika ve diğer ülkelere göre Anadolu'nun çok daha uygun olduğunu Alman askerlerinin ve çalışanlarının Boğaziçi'nde çalışmaları gerektiğini savunmuşlardır. Meşhur bir arkeolog olan Ludwig Ross kendi vatandaşlarına Anadolu'nun kolonizasyonunu tavsiye eder.
Sayfa 27
Krupp firmasının, Goltz Paşa'dan sonra almaya başladığı yoğun siparişlerden çok kar ettiği biliniyordu. Hatta modası geçmiş topların maliyeti 14000 markken bunlar, Osmanlı devletine 165000 marktan satılmıştır. Bu da Alman silah sanayisinin Osmanlı'dan ne büyük ölçüde kâr ettiğinin ölçüsüdür."
Sayfa 19