Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Türk Dış Politikası Cilt:3 (2001 - 2012)

Baskın Oran

Türk Dış Politikası Cilt:3 (2001 - 2012) Gönderileri

Türk Dış Politikası Cilt:3 (2001 - 2012) kitaplarını, Türk Dış Politikası Cilt:3 (2001 - 2012) sözleri ve alıntılarını, Türk Dış Politikası Cilt:3 (2001 - 2012) yazarlarını, Türk Dış Politikası Cilt:3 (2001 - 2012) yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
yine bir gün nasıl içmişim_
Bu konudaki en tanınmış dava, Şubat 2006'da aralarında Kemal Kerinçsiz'in de bulunduğu 6 kişinin, "Türk olmak sıfatıyla üzüntü duyma" gerekçesiyle Orhan Pamuk'a Türk Borçlar Kanununun haksız fiil maddelerini dayanak göstererek açtıkları tazminat davası oldu. Bu dava, Orhan Pamuk'un, Kürt ve Ermenilerin öldürüldüğüne ilişkin sözlerine ulusalcıların açtırdığı ceza davasının düşmesi üzerine açılmıştı. Bidayet mahkemesi davayı, davacıların dava ehliyeti olmadığı gerekçesiyle iki kere reddetti, fakat Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, Ocak 2008'de davacıların dava ehliyetini kabul ettiği gibi, bütün T.C. vatandaşlarının da Pamuk'a dava açabileceklerini karara bağladı. (Oysa Yargıtay, kapıcılan aşağıladığı iddia edilen bir TV dizisine her kapıcının dava açamayacağına hükmetmişti). Arkasından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu da aynı kanaate varınca, bidayet mahkemesi Mart 2011'de temyiz kararına uymak zorunda kaldı. (Zaman aşımı Şubat 2010'da dolduğu için bütün vatandaşlar dava açamamıştır.)
Türk Dış Politikası Cilt:3 (2001 - 2012)
Türk Dış Politikası Cilt:3 (2001 - 2012)
nefes almasan aslında fena ülke değil_
Azınlık Raporu vesilesiyle TBMM kürsüsüne çıkarak, "Azınlık arayanlar, analarına babalarının kim olduğunu bir kez daha sorsunlar" (Hürriyet, 27. 10.2004) diye ağır hakaret eden Malatya Milletvekili Süleyman Sarıbaş, bidayet mahkemesinde tazminata mahkum olduğu halde, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinde "ifade özgürlüğü" gerekçesiyle beraat etti. Hakkari'de 17 yaşındaki gencin kafasını tüfek dipçiğiyle kıran polise mahkeme, "Eylemler dolayısıyla psikolojik gerginlik taşıyordu" gerekçesiyle Aralık 2011'de 6 ay hapis cezası verip cezayı erteledi. DTP ilçe binasını dışarıdan kurşunlayan kişi hakkında Şubat 2010'da hazırlanan iddianamede, kişinin "gazi" olduğu belirtildi ve verilecek cezanın 1/4 ünden 3/4'üne kadar indirilmesini öngören TCK Md. 29'un uygulanması talep edildi. Yerel bir gazetede, "Her şehit için 5 DTP'li öldürülsün" diyen köşe yazarı Işın Erşen hakkında önce savcılık sonra mahkeme takipsizlik kararı verdi. Yargıtay 8. Ceza Dairesi de Ekim 2009'da bu nefret söyleminde suç bulmadı.
Reklam
ahmakça_
İnsan haklarına ilişkin uluslararası antlaşma metinlerinin ulusal hukuktan üstün olduğunu söyleyen Anayasa Md. 90/5. Bu maddenin uygulanmaması vahim sonuçlara yol açtı. Eğer uygulansaydı, hem Türkiye'de insan hakları ihlalleri çok azalacak, hem Anayasa bizzat yargı erki tarafından ihlal edilmemiş olacak, hem de Türkiye AlHM'de sürekli mahkum olmak yüzünden itibar ve para yitirmeyecekti. Yargı burada "devleti koruma" gibi hukuk dışı bir içgüdüyle hareket ederek, Anayasa değişikliği sanki hiç yapılmamış gibi davrandı ve kısıtlayıcı ulusal hukuku uygulamaya devam etti. Yani, hem yasama organının yerine geçerek "kuvvetler ayrılığı" ilkesini ihlal etti, hem de anayasayı ihlal suçu işledi.
çok yanlış anlamışsın olayı balım_
Yargıç ve savcılarla görüşmelere dayanan bir TESEV araştırması da benzer ve daha da çarpıcı sonuçlar verdi: "Ben devletçi hukukçuyum"; "Devlet olmazsa hukuk olmaz, biz de olmayız"; "Devletim olmadıktan sonra benim bireysel özgürlüğüm hiçbir işe yaramaz"; "Bireyin özgürlüğünü önde tutan flaş görüşler var, katılmıyorum. Niye katılmıyorum? Devletim, evvela devletim (...) devletim olmadıktan sonra benim bireysel özgürlüğüm hiçbir şeye yaramaz. Benim bireysel özgürlüğümün devletimle çatışmaması lazım"; "Düşünce özgürlüğünü şöyle kabul ediyorum, devletin selametine, geleceğine kötü yönde etkisi olacaksa, alabildiğine düşünce özgürlüğüne karşıyım"; "Devletin olmadığı yerde demokrasi olmayacaktır"; "... polisin birisi havaya ateş edecekken mermi sekmiş gitmiş oradaki bir göstericiye çarpmış; ne kadar kötülük var içinde?"; "Ben öncelikle Cumhuriyet'in temel ilkelerinin korunması kanaatindeyim bir hukukçu olarak. Diğerleri zaten kendiliğinden geliyor"; "Cumhuriyet savcısıyım ben. Yani ben işin içine devlet girdiği zaman taraf olmak zorundayım"; "... devlet mi öncelikli demokrasi mi önemli (...) tabii ben Cumhuriyet Savcısı olarak devleti ve rejimi korumam gerek. Ben rejimin savcısıyım" (Sancar ve Atılgan, s. 136-140). Araştırmaya verilen cevapların en ilgi çekeni ise şuydu: "Benim ülkem söz konusu olduğunda hukuk mukuk dinlemem" (Sancar ve Atılgan, s. 135).
hukuk mukuk demiş adam yav_Kitabı okudu
"yanlış şeyler yaptık" anlayışınızda bir yanlışlık var balım_
TSK'nın denetimi hakkında: "Sayıştay Kanunu değişti, biliyorsunuz. Çok dikkat ediniz. Para işleri bundan sonra çok ciddiye bindi" "Her türlü idari şikayette ombudsman denen adam bize de gelecek hesap soracak. Diyecek siz bu adamı dövmüşsünüz, niye dövdünüz (...) Bu sıkıntılı durumlara gelmemizin sebebi, arkadaşlar, maalesef bizleriz. Yanlış şeyler yaptık. işte evrakımızı bilmem nemize sahip olmadık, çaldırdık. Ortalıkta rastgele konuştuk (...) imza atarken kağıtlara dikkat etmedik (...) Cep telefonlarımızla olur olmaz konuştuk. Malzeme verdik. Bilgisayarlarımızda lüzumsuz bilgileri depoladık. işte geldiler aradılar, bir sürü şey buldular. Hesabını veremiyoruz".
ışık mı koşan er?Kitabı okudu
kaynaşsın yavrucaklar_
Bundan sonra Hükümet-Genelkurmay ilişkilerinin görünümü hızla değişti. Sembolik fakat önemli gelişmeler oldu. MGK'daki oturma düzeninde sivillerle askerlerin karşı karşıya değil karışık oturması sağlandı.
Reklam
bir meze adı olarak_ dereotlu jakoben salatası
27 Nisan muhtırasının hemen ardından, 1 Mayıs 2007 günü AYM, E. Yargıtay Başsavcısı Sabih Kanadoğlu'nun fikir babası olduğu ve CHP'nin iptal dilekçesine yansıyan görüşü benimseyerek, TBMM oylamasının yürütmesini durdurdu_ Arkasından da ilk tur oylamanın sonuçlarını iptal etti. Bunun üzerine AKP hükümeti erken seçim kararı alacak, seçim 22 Temmuz 2007'de yapılacak, AKP 2002 seçiminde yüzde 34 olan oy oranını yüzde 47'ye çıkararak, her askeri müdahalenin sonunda olduğu gibi, tekrar ve daha güçlü olarak iktidara gelecektir (bkz. Türkiye'de Jakoben Müdahaleler ve Seçim Sonuçları şeması). Yeni TBMM'de, MHP'nin kaulımıyla açılışta 367 sağlanacak ve Abdullah Gül 28 Ağustos 2007'de üçüncü turda çoğunluk oyuyla 11. cumhurbaşkanı seçilecektir.
Türk Dış Politikası Cilt:3 (2001 - 2012)
Türk Dış Politikası Cilt:3 (2001 - 2012)
bilmesen aslında fena ülke değil_
1. Refah Partisinin rolü: Kimi RP'lilerin söz ve eylemleri ciddi tepki yaratmaktaydı. 13 Nisan 1994'te kullandığı "Kanlı mı olacak, kansız mı" sözü unutulmamış olan Erbakan, ışıkları açma_kapama eylemi başladığında "Gulu gulu dansı yapıyorlar" dedi. Adalet Bakanı Şevket Kazan, Alevilere hakaret niteliğindeki "Mumsöndü oynuyorlar" terimini kullandı. 30 Ocak 1997'de Sincan'da lran büyükelçisinin de katılımıyla yapılan Kudüs Gecesinde bir kadın gazeteci tartaklandı. 5 Şubat'ta Sincan'da askerlerin tanklarla geçit yapmaları ve bunun Genelkurmay 2. Başkanı Org. Çevik Bir tarafından "Demokrasiye balans ayarı yaptık" diye nitelenmesi, bu son olayın ardındandır. 2) Cinselliğin rolü: O dönemde Aczmendiler diye, kamuoyunun alayla karışık ilgisini çeken çok küçük bir derviş grubu çıkmıştı. Cami çıkışlarında tef çalıp ilahiler okuyarak zikir ve protesto eylemleri yapıyorlardı. Tarikat lideri pozisyonundaki Müslüm Gündüz'e, çok seyrediliyor diye, TV kanalları büyük ilgi gösteriyordu. Susurluk kazasından 55 gün sonra, 28 Aralık 1996 günü polis, arkasında çok sayıda gazeteci_kameramanla, Müslüm Gündüz'ü lstanbul Erenköy'deki bir evde, Fadime adlı bir genç kadınla bastı. Baskının videosu TV haberlerinde haftalarca oynatıldı. Fadime'nin imam nikahlı eşi Şeyh Ali Kalkancı'nın resmi nikahlı eşi Emire de TV stüdyolarına girince, kamuoyunda "ahlaksız dinciler" diye özetlenebilecek yaygın bir kanaat oluştu.
28 şubat darbesinin arka planı_Kitabı okudu
düşünmesen aslında fena ülke değil_
Yassıada duruşmalarında Başsavcı Altay Ömer Egesel, başbakanın kasasından çıktığını söylediği çıplak kadın resimlerini ve bir donu duruşmada gösterdi. (Av. Orhan Apaydın bunun, darbeyi yapan MBK üyelerinden biri tarafından Menderes'in kasasına konulan bir erkek donu olduğunu, yine MBK üyelerinden Tuğg. Sıtkı Ulay'dan aktararak söyleyecektir; Hürriyet, 11. 09.2011). Menderes son savunmasını yapamadan asıldı, çünkü hastaydı, yataktaydı; resmi bültende ilaç alarak intihar teşebbüsünde bulunduğu bildirilmişti. Zehirlendiği iddiaları mevcuttu. Getirtilen doktorlar, "idamına tıbbi engel yoktur" raporu vermişlerdi.
9 Kasım 2005'te, Türkiye'de her şeyin yeni baştan değerlendirilmesine yol açacak olan Şemdinli olayları ortamında E. Korg. Altay Tokat'ın Yeni Aktüel dergisine verdiği demeç Derin Devlet konusunda düşündürücüydü. Kamuoyunda ilk kez "Devlet lstanbul'da uyguladığı kanunu burada [doğuda] aynen uyguluyor. Benim sistemimde değil insan, ot bitmez" (Milliyet, 13.08.1989) sözleriyle tanınmış olan A. Tokat, Şemdinli'deki bombanın kitabevine "dikkat et, yapma" anlamında atılmış olabileceğini söyledi. Örnek olarak da, bölgede komutan iken, yeni gelen yargı mensuplarına "işin ciddiyetini anlatmak ve hizaya getirmek için" bu kişilerin evlerine "birkaç bomba" attırmış olduğunu anlattı (S. Gümüşel, Yeni Aktüel, 27.07.2006).
Reklam
"Ermeni kimliğinin sağlığını Fransız'ın, Alman'ın, Amerikalı'nın ve ille de Türk'ün soykırımı kabul edip etmemesine endeksli bir durumda bırakmak, Ermeni dünyasının artık terk etmesi gereken bir hatadır. Gayrı bu hatadan uzaklaşmanın ve 'Türk'ü Ermeni kimliğindeki bu etkin rol ünden ötelemenin zamanı gelip de geçmiştir... Kimliksel dinginliğini 'Türk'ün olumsuz ve kayıtsız varlığına kilitleyen Ermeni dünyasının, tüm ortak performansını dünya üzerinden 'Türk'e baskı uygulamaya ve soykırımı kabul ettirmeye ayırması, ne yazık ki kimliğin uyanışını erteleyen koca bir zaman kaybından başka bir şey değildir... Ermeni kimliğinin 'Türk'ten kurtuluşunun yolu gayet basittir: 'Türk'le uğraşmamak...Gay-rı Ermenistan'la uğraşmak." TCK md. 301'den dava açılmasına sebep olan cümle, bunun hemen ardında, 13.02.2004 tarihli 8. Bölümün başındadır. Burada Dink, Diaspora'ya, bizzat zehirlediği kanını temizlemek için bir yöntem önermektedir: "Türk'ten boşalacak o zehirli kanın yerini dolduracak temiz kan, Ermeni'nin Ermenistan'la kuracağı asil damarında mevcuttur".
hukuk bilmesen aslında fena ülke değil_
Boğaziçi, Bilgi ve Sabancı üniversiteleri tarafından desteklenen ve Ermeni meselesini Türkiye'de bir bilimsel konferansta ilk defa ele almak üzere planlanan bu toplantının tam adı "İmparatorluğun Son Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları" idi. 25-27 Mayıs 2005'te Boğaziçi Üniversitesinde
protesto için yumurta domates atılan eski güzel günler_şimdi tanesi olmuş bilmem kaç liraKitabı okudu
şahane bir siyaset_ tebrik edilesi bir politika
(...) Mart 2005'te Çevre ve Orman Bakanlığı "Üniter yapıyı bozucu nitelikte kasıtlı olarak adlandırma yapıldığı görülen" hayvan türü isimlerini değiştirdi; Vulpes Vulpes Kurdistanica olarak bilinen kızıl tilki türünün adı Vulpes Vulpes olarak düzeltilirken, Oviz Armeniana olarak bilinen yaban koyunu türünün adı Ovis Orien Anatolicus yapıldı (Hürriyet, 4 Mart 2005).
12 yayınevinin birden Hitler'in Kavgam kitabını yayınlandığı, kurgu bir ABD_Türkiye savaşından bahseden Metal Fırtına'nın ve herkesin ilkokuldan itbaren bildiği Kurtuluş Savaşı öykülerini romansı bir üslupla anlatan Çılgın Türkler'in sayısız baskı yaptığı, Van Özalp'te 33 köylüyü 1943'te öldürtmekten mahkum Org. Mustafa Muğlalı'nın adının Mart 2004'te aynı yerdeki kışlaya verildiği bu ortamın zirveye çıkmasına, 4 Temmuz 2003'te Süleymaniye'de Türk askerlerinin başına çuval geçirilmesi önemli katkı yaptı. Bu ortamda hükümet, Başbakanlık'a bağlı bir kurulun (lnsan Hakları Danışma Kurulu) görev icabı ürettiği bilimsel raporu, oluşan saldırlardan çekinerek, "Biz talep etmedik, kendileri yazmışlar" diye karşıladı. Hükümet Sözcüsü ve Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Rapor'u "Entel çaba ürünü", "Entel fitne" (Milliyet, 16. 11.2004 ), "Hergele Meydanında açıkladılar" ve "Türkiye'nin ek yerine jilet attılar" biçiminde niteledi (Takvim, 16.11.2004, Radikal 19.11.2004) Bu sırada, Mersin'deki 2005 Nevruz kutlamalarında iki çocuğun Türk bayrağını çiğnediği haberleri üzerine Genelkurmay'ın yayınladığı bildiri, Cumhuriyetin başından beri asimile edilebilir yani "müstakbel Türk" olarak görülen (bkz. Yeğen, s.78 vd.) Kürtlerden ilk defa "Sözde vatandaşlar" olarak söz etti.
Yargıtay OYAK'ı özel kesimde yer alan ek bir sosyal güvenlik kuruluşu; Askeri Yüksek idare Mahkemesi karma nitelikli bir kamu kurumu; Uyuşmazlık Mahkemesi ise bir kamu kurumu olarak nitelendirmektedir.
42 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.