Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türk Dış Politikası Tarihi

Fahir Armaoğlu

En Eski Türk Dış Politikası Tarihi Sözleri ve Alıntıları

En Eski Türk Dış Politikası Tarihi sözleri ve alıntılarını, en eski Türk Dış Politikası Tarihi kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Atatürk'ün Batı'ya olan bağlılığı ve batılılaşmaya verdiği ehemmiyet, Batı'ya hususi bir alâka ve sempati duyduğu için değil, Batının, çağın en ileri medeniyetini temsil etmesindedir.
27-29 Eylül 1932'de General Mac Arthur İle yapıp 1951'de açıklanan konuşmaları, bugün herkesi hayretten donduracak bir şekilde, onun geleceğe nüfuz kudretini gözümüzün önüne sermektedir. Bu konuşmalarında Atatürk, II. Dünya Savaşı’nın Almanya tarafından çıkarılacağını, Alman askeri gücünün, İngiltere ve Rusya hariç, bü tün Avrupa'yı işgal altına alabileceğini, İngiltere'nin kendisini savunmak için Fransa'ya güvenemeyeceğini ve savaşın 19401946 yılların da çıkabileceğini söylemiştir.
Reklam
İnönünün en büyük başarısı
Türk tarihinin hiçbir devri, II. Dünya Harbi'nde olduğu kadar güç ve karışık safhalardan geçmemiştir. Ve keza, bu son harp sırasında hiçbir devlet, diğer devletlerin diplomasisinde, Türkiye derecesinde bir önem kazanmamıştır. Bunu, memleketimizin bulunduğu bölgenin, harbin global stratejisi içinde işgal etmiş olduğu mevki ile izah etmek, şüphe yok ki, yerinde olur.
Arap milliyetçiliğini harekete geçiren olay, 1948-49 Arap-İsrail savaşında, bir avuç Yahudi karşısında Arapların uğradığı ağır hezimettir. Bu hezimet, Arap milletinin ve Arap dünyasının gözünü açmıştır.
Türkiye, Ortadoğu'ya karşı politikasında, bizim şahsen çok önemli saydığımız bir faktörü de göz önünde tutmak zorundadır. Bu da bu bölge ülkeleri ile münasebetlerimizde etkin bir rol oynayan "Osmanlı İmparatorluğu faktörüdür. Türkiye'nin büyümesi ve ilerlemesi, askerî gücü ve ekonomik kalkınması, dış politikada artan aktivitesi ve hatta 2000 yılında 70 milyona çıkması beklenen nüfusu bile, Türkiye'yi, bu bölge ülkelerinin gözünde bir "Osmanlı Devleti" heyulası haline getirmektedir. Türkiye'nin, bölgede mevcut olan bu "korku" unsurunu daima göz önünde tutması gerekir. 1974 Kıbrıs harekâtımız bile, Yunanistan'dan fazla, Arap ülkelerinde korku uyandırmıştır. Birleşmiş Milletler'deki Kıbrıs tartışmalarında, Arap ülkelerinin daima bizim karşımızda ve Yunanistan'ın yanında yer almaları sebepsiz değildir. Dolayısıyla, Arap ülkelerine ne kadar yakın münasebetler kurmaya ve onlara ne kadar iyi niyetle" davranmaya çalışırsak çalışalım, onlarda "Osmanlı İmparatorluğu sendromu'nu silmek kolay olmayacaktır. Bunu, Ortadoğu politikamızın değişmez faktörü olarak daima hesaba katmak zorundayız.
Türkiye ekonomik bakımdan Batı'ya entegre olup, bu alanda da Batı ile bütünleşme çabası içine girerken, 1960'ların ortalarından itibaren dış politikasına İslâm faktörü, başka bir deyişle Doğulu faktör girmeye başlıyordu. Doğulu faktör, sadece dış politika nitelikli olarak kalmış olsaydı, Batı ile bütünleşme bizde yine de fazla bir çelişki teşkil etmezdi. Fakat Islâmi faktörün söz konusu olması, Türk toplumunun siyasî hayatına din unsurunun ağırlıklı veya en azından etkili bir şekilde girmesi neticesini vermiştir. Böylece, Batı ile bağlantılarımızla çelişkili bir durum ortaya çıkmaktaydı.
Reklam
Günümüzün nükleer çağında "askerî zafer" artık modasını yitirmiştir.Yenmek kavramına artık, yeni bir tarif getirmek gerekmektedir.Günümüzde "yenmek" deyiminin tam karşılığı artık "üstünlük”,”üstün olmaktır.”
"Atatürk bağımsızlık kavramını ve ilkesini Milli Mücadele döneminde nasıl anlamış ise, Cumhuriyet döneminde de bu anlayışta hiçbir farklılık meydana getirmeden, bu anlayışı Türk dış politikasında da aynen tatbik etmiştir."
Sayfa 19 - Kronik KitapKitabı okudu
"1919-1923 arasında Batılılarla temasları, Lozan tartışmaları ve Lozan'dan arta kalan meselelerin çözümlenmesinde karşılaştığı davranışlar, Atatürk'te Batı'ya karşı genel bir güvensizlik doğurmuştur."
Sayfa 50 - Kronik KitapKitabı okudu
Türk dış politikasının temel prensibi, Türk devletinin millî menfaatlerini her şeyin üstünde tutmaktır. Atatürk bu hususta şöyle demektedir: " Milletlerin siyasetinde ancak menfaatleri vardır. Kimsenin kimseye dost olamayacağını bilelim."
Reklam
"Mütekabilen hukuka riayet ve hukuka tarz-ı riayetle mütekabiliyet hatt-ı hareketimizdir." Burada, Atatürk eşitliği hukuk temeli üzerine oturtarak, Birleşmiş Milletler'den yıllar önce " Milletlerin Hak Eşitliği" prensibini Türk dış politikasının esaslı bir unsuru haline getirmiştir. Çünkü, bu vesile ile hatırlatalım ki, 1. Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan Milletler Cemiyeti Paktı milletlerin hak eşitliğinden hiç söz etmemiş, ancak 1945'de imzalanan Birleşmiş Milletler Antlaşması, "milletlerin hak eşitliği" ni 1. Maddesinde milletlerarası münasebetlerin temel bir prensibi olarak zikretmiştir.
"Lozan'dan arta kalan meselelerin çözümünde Atatürk, inandığı ilkeleri ve Misak-ı Millî esaslarını ve Türk milletinin haklarını sonuna kadar savunmuştur. Musul meselesi hariç tutulursa, diğerlerinin hepsinde amacını gerçekleştirmiştir."
Sayfa 52 - Kronik KitapKitabı okudu
"Lozan'dan arta kalan meselelerin çözümünde Atatürk, inandığı ilkeleri ve Misak-ı Millî esaslarını ve Türk milletinin haklarını sonuna kadar savunmuştur. Musul meselesi hariç tutulursa, diğerlerinin hepsinde amacını gerçekleştirmiştir."
108 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.