Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türkçenin Bağımsızlık Savaşımı

Doğan Aksan

Türkçenin Bağımsızlık Savaşımı Gönderileri

Türkçenin Bağımsızlık Savaşımı kitaplarını, Türkçenin Bağımsızlık Savaşımı sözleri ve alıntılarını, Türkçenin Bağımsızlık Savaşımı yazarlarını, Türkçenin Bağımsızlık Savaşımı yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Macit Gökberk'in bize hediyesi: Yaşantı
Yaşantı sözcüğünü ilk kez, asistanlığını yaptığı sırada İstanbul Edebiyat Fakültesi’nde bir Alman profesörün derslerini çeviren Macit Gökberk, Almanca Erlebnis’i karşılamak üzere kullanmıştır.
Sayfa 121Kitabı okudu
Reklam
Ataç'ın sözcükleri
Ataç’ın kendi türettiği, yazılarında yer verdiği, genç yazarların kullanımıyla yaygınlaşıp dile yerleşen öğeler arasında eleştiri, eleştirme, eleştirmen, eleştirici, etkinlik, izlenim, izlenimci, özgür, özgürlük, güldeste, güldürü, ılımlı, kuram, kuramcı, öznel, nesnel, nesnellik, olumlu, soruşturma ‘anket’, önyargı gibi sözcükler bulunmaktadır. İlk kez onun kullandığı mutlu son, mutlu azınlık (bkz. Çolpan, s. 69) gibi deyimlerin yaygınlaştığı da görülüyor.
Sayfa 119Kitabı okudu
Bir Engelleme Çabası Daha…
1984 yılının son günlerinde Türkiye Radyo Televizyon Kurumu yeni bir genelgeyle 203 sözcüğün radyo ve televizyon yayınlarında kullanılmamasını istiyordu.51 Hazırlanan dizelgede gerçekten tutunmamış az sayıda sözcük bulunmakla birlikte asıl ağırlığı şu öğeler ve benzerleri oluşturuyordu: Anı, anımsamak, başyapıt, belirteç, bellek, biçem, deneyim, devrim, dışsatım, dinsel, doğa, doğal, düzelti, eğitimsel, eleştirel, eşgüdüm, gereksinme, gizem, görsel, imge, izlence, karşın, koşul, kuram, olanak, olasılık, onursal, örneğin, öykü, özgün, özgür, özgürlük, özveri, saptamak, söylem, söyleşi, söylev, sözel, tümce, ulus, uluslararası, yandaş, yanıt, yapay, yapay, yaşam, yinelemek. 51) Bu konuda bkz. Brendemoen, 1990: 473; Karahan-König, 1997: 147-161; Demircan, 2000: 196-197. Brendemoen, bu dizelgenin ‘TDK’ya göre daha az radikal bir duruş sergileyen Zeynep Korkmaz tarafından belirlendiğinin söylendiğini’ yazmaktadır.
Sayfa 111Kitabı okudu
Dil açısından önemli bir başka gelişme, 31 Aralık 1952'de yürülüğe giren 5997 sayılı yasayla anayasanın adını yeniden Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'na dönüştürülmesiydi. Değişiklik yalnızca yasanın adıyla sınırlı kalmıyor, metnin de de güven yerine itimat, kesin yerine kat'i, yetki yerine salahiyet, sanık yerine maznun... gibi eski karşılıklar getirilerek dönülüyordu.42
42) Başka değişiklik örnekler için bkz. Levend, a. y., s. 465.Kitabı okudu
Türkçe ezan
Burada, dikkati çeken bir gelişmeye de değinmek gerekiyor: Atatürk döneminde, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 18 Temmuz 1932 tarihli yazısıyla bütün ülkede ezanın Türkçe sözlerle okunmasına başlanmıştı (bkz. Turan, 1981: 22). metni şu sözlerden oluşuyordu: 'Tanrı uludur (4 kez)/ Tanrıdan başka yoktur tapacak (2 kez)/ Tanrının elçisidir Muhammet (2 kez)/ Haydin namaza (2 kez)/ Haydin felaha (2 kez)/ Namaz uykudan hayırlıdır/ Tanrı uludur (2 kez)/ Tanrıdan başka yoktur tapacak/'
Reklam
Burada belirtilmesi gereken bir olgu, bu eğilimler sürmekle birlikte özellikle son yıllarda, yeni doğan erkek ve kız çocuklarına, 1980 sonrasında oluşan siyasal gelişmeler ve halkı dine yönelten etkiler sonucunda İslam diniyle ilgili adlarda görülen artıştır. Neşe Emecan'ın ilginç araştırmasında (1998b) bu duruma da değiniliyor: Türkçe adlar 1980'de % 38.4 oranında iken bu oran 1996'da % 34.9'a düşmüştür (s. 45). Erkek çocuklarında Furkan, Mustafa, Muhammet, Ali; kızlarda Merve, Zyenep, İrem, Büşra adları sık sık geçmektedir.
Atatürk ve Türkçe
Terimler konusunda devletin tutumu ve eğitim-öğretimde Türkçe terimlerin yaygınlaştırılması bakımından ilginç ve önemli bir örnek, Atatürk'ün kendi yazdığı Geometri kitabıdır. 1936-37 kışında basılan bu küçük kitabın iç kapağında 'geometri öğretenlerle bu konuda kitap yazacaklara klavuz' olarak yayımlandığı belirtilmiştir. (1971'de Türk Dil Kurumu'nca yeniden basılmıştır). Kitapta önerilen açı, alan, boyut, bölü, çap, çarpı, dikey, dörtgen, düzey, eksi, eşit, eşkenar, ikizkenar, kesit, oran, orantı, taban, orantı, türev, üçgen, yamuk... ve bunlarla kurulan bileşik sözcük ve tamlamalar, okul kitaplarından bilimsel yayınlara kadar yayılarak bütünüyle yerleşmiştir. Konunun ilginç yönlerinden biri, açu, boyut, bölü, çarpı, dikey, düşey, eksi, oran, orantı, teğet, türev, yamuk, üçgen gibi karşılıkların önceki özleştirme çalışmalarıyla ilgili yayınlarda (örneğin Cep Kılavuzu) bulunmadığı, bunların doğrudan doğruya Atatürk'ün kendi türettiği sözcükler oluşudur. Nitekim bunlardan bölü, Kılavuz'da 'taksit' anlamında gösteriliyor, Arapça zaviye için köşe, bucak' açıklaması yapılıyordu. Atatürk'ün kendi oluşturduğu terimler arasında zaviye-i kaime karşılığı dikey açı, zaviye-i mütekabile karşılığı tersaçı, zaviye-i mütekabile-i dahiliye için iç tersaçı, müselles-i mütesaviyü'l adla' terimiyle öğretilen kavram için de eşkenar üçgen gibi birçok karşılık bulunuyordu. Böylece, bir Türk çocuğu, genci için algılanması, öğrenilmesi çok güç terimler Türkçeleştirilmiş oluyordu.
Wilhelm von Humboldt
Daha XIX. yüzyılın başlarında, bu alanda kalıcı incelemeler gerçekleştiren Wilhelm von Humboldt'a göre dil, yapılıp ortaya konmuş bir iş (Yun. ergon), bir yapıt değil, sürekli değişim ve gelişim halindeki bir zihin etkinliği (Yun. energia) idi.3 3) Humboldt'un, Cava adasındaki Kavi dilini inceleyen ve ölümünden sonra yayımlanan (3 cilt, 1836-39) yapıtının başında ortaya koyduğu ilkelerden biridir; bu bölümde dilin çeşitli nitelikleri ele alınmaktadır. Ayrıca bkz. Gesammelte Schriften başlığı altında toplanan çalışmaları (VII: 46, 1907).