Çocuklarımızı Hüseyin Rahmi' yı bile okumak için ayrı bir filoloji tahsili görmek zorunda bırakacak kadar ölçüsüz, cezbeli ayıklamalar yüzünden az sonra elde sadece lisanın koçanı kalabilir. Saçakları, kubbeleri, cumbaları, sütun başlıklarını ve tepecamlarını ata ata Türkçenin mimarisi korkarım kübikleşerek her katına birer sıra pencere dizilmiş dümdüz, karaktersiz, şiddetle can sıkıcı bir antrepoya yahut siloya benziyecek; lisan Esperantomsu bir tarihsizliğe, ananesizliğe düşecek. Yirmi yıl önceki lisanı anlıyabilmenin bir ihtisas işi mahiyetine girmesi ile övünülemez.
Şu cümlesindeki eşitçilik de dikkate değer:"Lisan meselelerinde kandırmak ve kanmak çok güçtür; cahil insanın bile tabiî tepkisi saçmaları kendiliğinden geri çevirir!"("Geçmişte Türkçe")
Türk atasözlerinden örnekler: Buğday ekmeğin yoksa buğday dilin olsun.
*Pekmezin olsun, sineği Bağdat’tan gelir.
*Eskisi olmayanın yenisi olmaz.
*En kolay iş yemek, çiğnemeden yutulmaz.
*Doğuran avrat Azrail’i yenmiş.
*Fısıltı ev yıkar.
*Sır verme dostuna, saman doldurur postuna.
*Ölüsü olan bir gün ağlar, delisi olan her gün.
*Sen ağa, ben ağa, bu ineği kim sağa?
*Maşa varken elini yakma.
*Minareyi yaptırmayan yerden bitmiş sanır.
*Kurtlu baklanın kör alıcısı olur.