Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Amerikan Misyonerler Heyeti Sekreterinin Anıları

Türkiye'de Gündoğumu

James L. Barton

Türkiye'de Gündoğumu Sözleri ve Alıntıları

Türkiye'de Gündoğumu sözleri ve alıntılarını, Türkiye'de Gündoğumu kitap alıntılarını, Türkiye'de Gündoğumu en etkileyici cümleleri ve paragragları 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Eğer Türkiye’deki insanlar Çin’de ve Japonya’da olduğu gibi tek bir ırka ait olsalardı Osmanlı İmparatorluğunun iç işleriyle ilgili tüm sorunlar büyük ölçüde basitleşir ve bu sorunlar çok daha kolay anlaşılabilirdi.
Sayfa 41
Kadına toplumda ve dinde daha düşük bir yeri uygun gören Müslümanlar arasında, Türkiye’nin iç bölgelerinde pek çok yerde kadının okumayı öğrenemediği inancının yaygınlaşması doğaldır. Onlar arasında daha önce tartışılması gereken konu “kızlara eğitim imkânı sunulması” değil, “kızların okumayı öğrenip öğrenemeyeceği”dir. Türkiye’nin içlerinde, son elli yılda bu soru ateşli bir şekilde tartışıldı. Misyonerler öğrenebileceklerini savunurken, ülkenin önde gelen adamları da bunun değerlendirmeye bile alınamayacak kadar saçma olduğunu hararetle savundular. Onların ikna olması, gerçekten kızların okuyabildiklerini gördüklerinde gerçekleşebildi.
Sayfa 92
Reklam
İstanbul’un talihsizliği kaynakların yokluğu değil, ideallerin yokluğudur.” HENRY OTIS DWIGHT, “İstanbul ve Sorunları”
Sayfa 79
Müslümanlar herhangi bir kitap ya da süreli yayın basımı konusunda çok fazla bir şey yapmadılar. Kur’an’ın yerel dillere çevrilmesine müsaade etmiyorlar. Ve dışarıdaki dünyayla ilgili tüm bilgileri mümkün olduğu kadar halktan uzak tutmak onların politikasıdır. Müslüman matbaası insanlara faydalı çok şey üretmemiştir
Misyonerlikten bahsediyor
“Bizim faaliyetlerimiz hakkında ne kadar az şey söylenir ve bilinirse o kadar iyi olur. Bu ülkelerde sessiz, zararsız, rahatsız etmeyen bir yolla pek çok şey yapılabilir, ancak bir fırtınada hiçbir şey yapılamaz.”
Kadına toplumda ve dinde daha düşük bir yeri uygun gören Müslümanlar arasında, Türkiye’nin iç bölgelerinde pek çok yerde kadının okumayı öğrenemediği inancının yaygınlaşması doğaldır. Onlar arasında daha önce tartışılması gereken konu “kızlara eğitim imkânı sunulması” değil, “kızların okumayı öğrenip öğrenemeyeceği”dir. Türkiye’nin içlerinde, son elli yılda bu soru ateşli bir şekilde tartışıldı. Misyonerler öğrenebileceklerini savunurken, ülkenin önde gelen adamları da bunun değerlendirmeye bile alınamayacak kadar saçma olduğunu hararetle savundular.
Reklam
Bir bütün olarak Türkiye, bugün yönetildiği kadar hiçbir zaman bu kadar adaletsiz bir şekilde yönetilmemiştir. Avrupa ülkelerinin baskısına rağmen, mevcut sultan tahtta oturduğu müddetçe ciddi reform ihtimali yoktur. Kurnaz ve prensipsiz bir diplomat ve yorulmak bilmeyen bir hükümdar olmasına rağmen, kelimenin hangi anlamında olursa olsun, o bir reformist değildir. Sultan olduğu sürece, hükümran da olmayı planlamakta ve ülke yönetimini başkalarıyla paylaşmaktansa tüm ülkeyi kaybetmeyi tercih etmektedir.
Bu ülkede genel bir eğitim hiçbir zaman yoktu; ancak Müslüman hâkimiyeti altında her türlü eğitim engellendi. Müslümanların okulları Kuran’ı Arapça okumayı, Muhammed’in geleneksel hikâyelerini ve onun öğretisi hakkındaki yorumları içeriyordu. Hıristiyanlar arasında, insanların kilise mezhepleri için eğitildiği manastır okullarındaki birkaç genç dışında çok az kişi vardı. Zaman zaman, Rumlar ve Ermeniler arasındaki bazı parlak ve sorgulayan zihinlerin yerli ilmin sınırlarını çok aştığı ve öğrenmede öne çıktıkları doğrudur. Ancak bunlara nadiren rastlanır. Bütün dinlere ve sınıflara ait kitleler büyük bir cehalet içindedir. Son 25 yılda bile bu satırların yazarı papazın dışında tek bir kişinin bile okuma yazma bilmediği pek çok Ermeni köyünde bulundu. Hatta Papaz bile kilisenin ayininde zaman zaman okumakta zorluk çekti. Önde gelen bir papaz, misyoner okulunda bir yıl okumuş bir öğrenciye şunu sordu: “Koca bir yıl okuduktan sonra senin için artık öğrenecek ne kaldı ki?” Kilisede böyle bir liderlik altında ve Türkler arasında genel eğitime açık olarak karşı çıkmayla, kitleler arasında cehaletin hiçbir değişim umudu olmaksızın neredeyse genel geçer olması şaşırtıcı değildir.
Sayfa 91
19.yy da bir ABD misyonerinin gözünden:
“Türkiye’deki İslam’ın ayırt edici özelliklerinden biri -bu İmparatorluk’ta Araplar hariç bütün Müslüman ırklar için geçerlidir- Türklerin kutsal kitaplarının dilini bilmemesidir. Nasıl İncil, Orta Avrupalı Katolik bir köylü için mühürlenmiş bir kitapsa, Kur’an da Türk için öyledir. Bir Müslüman köylü olmasına rağmen, pek çok Arapça kelime ve ifade bilir. Ancak Kur’an’ı okumasına rağmen, onu anlayamaz. Bir Müslüman için Kuran’ı Arapça’dan tercüme etmeğe kalkışmak, inançlı ancak cahil bir Romalı için İncil’i Latince’den Fransızca’ya veya Almanca’ya çevirmekten daha büyük bir günahtır. Bu Arapça cehaleti başkentin veya kıyı şehirlerin az çok eğitim görmüş Türkleri için de geçerlidir. Arapça’yı anlayarak okuyan ve doğru olarak konuşan birini bulmak çok zordur."
Sayfa 258Kitabı okudu
Ancak dünyada, Türkiye’den başka verimli ve zengin toprağıyla övünebilecek çok az ülke vardır.
Reklam
Burdaki Türkiye'den kasıt 1900'lerin başındaki Osmanlı
Türkiye, diğer tüm ülkelerden neredeyse her yönden farklıdır. Yönetiminin, gerek temel organizasyon ilkeleri, gerekse yönetim modeli açısından bir benzeri yoktur. Dinî inançlarında eşsizdir, eğitim şartları açısından bir örneği yoktur ve ahlakî ve dinî konularda farklıdır.
Hiçbir ülkeyi siyasi, entelektüel, endüstriyel ve dinî bakımlardan anlamak, Türk İmparatorluğu’nu anlamak kadar zor değildir.
"Hıristiyanlara karşı bir zülüm işlendiği zaman bütün dünya ayağa kalkıyor ve sultana bitirmesi emrediliyor, ancak zavallı Türkler kurban olduğunda, onları savunan bir ses nerede?”
Aynı ilke misyoner okullarında da uygulandı. İlk başta okullar bedavaydı, ancak Doğu’da bedava olan bir şeye değer verilmez. Bedava okullara, öğrenci keyfine göre devam eder ya da etmez. Bedava dağıtılan kitaplar kolayca kaybolur veya tahrip edilir ve asla kıymet verilmez. Okullar için saygı uyandırmak ve düzenli devamı temin etmek için öğrencilerden okul ücreti almak gerekli oldu. Okul ücreti ödenmiş bir öğrencinin ciddi hasta olmadığı durumlarda okula geleceğine garanti gözüyle bakabilirsiniz. Satın alındığı zaman kitaplara ve tahtalara özen gösterildi ve kullanıldı. Bir seferinde Dr. Wheeler bir adamı okuldaki oğluna iki sentlik bir defter almaya ikna etmek için birkaç saat harcadı. Mücadele ilke içindi, iki sent için değil. Söylemeye gerek yok ki, Dr. Wheeler maksadına ulaştı.
1883’de Rum kilisesinin şimdi Rum krallığına dâhil olan kolu kendisini İstanbul’daki patrikhaneden ayırdı. Rus kilisesi, 17. yüzyılın ortalarına kadar, başpiskoposun seçimi için İstanbul patriğine bağlı kaldı. 1712de Büyük Petro bu başpiskoposun yetkilerini azalttı ve yerine Çara karşı sorumlu olan Kutsal Kilise Meclisini getirdi. Bu değişiklikler İstanbul’daki patrikhanenin yetkisini sadece Türk imparatorluğundaki Rum kiliseleriyle sınırlandırdı.
34 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.