Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İkinci Kitap

Türkiye’de Sekülerleşme

Kadriye Durmuşoğlu

Türkiye’de Sekülerleşme Gönderileri

Türkiye’de Sekülerleşme kitaplarını, Türkiye’de Sekülerleşme sözleri ve alıntılarını, Türkiye’de Sekülerleşme yazarlarını, Türkiye’de Sekülerleşme yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Daniel Bell, Batı geleneğinde, politik düşüncenin ilk farklı şehirler ve ifade ettikleri değerlerin bir karşılaştırması olarak ortaya çıktığının altını çizer. Şehirlerin farklı sosyal ve politik değerleri ifade etmesi ve öncelik vermesini, o şehrin veya kentin “ahlâkı” veya “ruhu” diye tanımlar.” Urry'nin altını çizdiği gibi mekân, mücadele alanını temsil eder, bu nedenle üretilir ve yeniden üretilir.* Başkentin İstanbul'dan Ankara'ya taşınması, bir güvenlik meselesi değil, zihniyet dönüşümünün mekânsal tezâhürüdür. Ankara'nın başkent oluşturulmasında Anadolu'yla yakından ilgilenme ön plana çıkarılır. Yeni yönetim, felsefesini ve anlayışını bu merkezden yansıtır. İstanbul, her türlü bağın koparılmak istendiği eskinin mekânsal karşılığında eski paradigmanın asli göstergesi olarak başkent olması düşünülmez. Çünkü o, koparılması gereken geçmişle çok sıkı bağlantı hâlindedir.
Sayfa 362Kitabı okudu
1930'larda Türk başkenti Ankara, çağdaşları tarafından eski kentteki Hacı Bayram Camisi dışında minaresiz kent olarak betimlenir. Zira kentte anılmaya değer tek bir cami yoktur. Minaresiz yapılanma Ankara'ya mahsus değildir, bu ülkenin yüzünü başka bir medeniyete çevirmesiyle ilgilidir. Eski Maraş'la yeni modern Maraş karşılaştırıldığında manzara aynıdır: O zamanki Maraş'ında kaleden elliye yakın minare sayilırken gunumüzde kentin yeni kesiminde herhangi bir minare görülmez.” 27 yil süren CHP yönetimi sırasında tek bir büyük cami inşa edilmez. Ankara'nın modern kesimindeki Maltepe Camisi, 1950'lerde CHP'nin seçim yenilgisinden sonra inşa edilir. Ancak, caminin Ankara'nın profiline hâkim olmasına izin verilmez. 1970'lerde Ankara, kendi Süleymaniyesini gene bir tepenin üzerine ve kent profiline hâkim olacak şekilde inşa etmeye başlar. Cami, Özal'ın 1983'te iktidara gelmesinden sonra tamamlanır. Ankara, Kocatepe'yle minareli bir kent olsa kentin orta yerine düşen Kocatepe Camisi, bu kent için bir kavis olma ve nirengi nokrlta olma işlevi göremez. Çünkü kent, bu camiye göre biçimlenmemiştir. kentin nirengi noktasının belirsizliğinde, kentin mimarının Fransız olmasının olsa da asıl sebep, kentin kendi geçmişiyle bağını koparmış olarak inşa edilme niyetinde gizlidir. Bina manzaraları, bütünüyle eklektik (derme) bir zihniyetin yansımasıdır. Hiçbir sentez (bileşim) yakalanmamıştır. Kent olarak geriye kalan, kendinden, kendi tarihinden bağını koparmış, ruhsuz, kavissiz, kemersiz, kişiliksiz bir ve asfalt yığınından başka bir şey değildir.
Sayfa 361Kitabı okudu
Reklam
Canatan, eğitim kurumu dinden bağımsızlık temellerine, yani sekülerlik ideolojisine göre düzenlenmişse böyle bir eğitimden geçenlerin ve yükselenlerin, dini duşunce ve pratiklerini geliştirmelerinin düşünülemeyeceğinin altını çizer. Fakat yapılan araştırmaların eğitim olayının ideolojik boyutlarını geri plana atıp “Eğitim görmüş ve dolayısıyla aklı ve zihni gelişmiş insanlar dinden uzaklaşıyorlar. Demek ki din, zavallı ve eğitimsiz kimselerin bir meselesidir” şeklinde bir söylem içinde sunulmaları aldarıcı bulur. Ona göre bu, sapla samanı birbirinden ayıramayan zavallıların ya da böyle değilse ideolojik yönlendirme yapmak isteyenlerin bir oyunudur. Bir kişi, eğitim aldığı için dindarlaşabilir; bir kişi, eğitim aldığı için dinden uzaklaşabilir. Ama sistematik olarak eğitim alanlar dinden uzaklaşıyorsa, bu bizzat eğitimden değil, eğitimin karakterinden (ideolojik öncüllerinden ve felsefesinden) kaynaklanır.2!€
1933 üniversite reformunun asıl amacı, parti denetimi dışında kalan bir baskı grubu olarak üniversiteyi siyasallaştırarak bilim dışı alana itip parti devlet politkası içine çekmektir."* Cumhuriyet taraftarı kılmanın yolu, yükseköğretimden geçecektir.. “Bu çocuk, eğer sekiz yıllık eğitimden sonra okula da devam etmezse bu çocuğu Cumhuriyet'in yanına çekemezsin”'” ifadesinde yükseköğretim, din karşıtlığıyla ifade edilir. Siyasal iktidar, üniversitelerden, bilim ve özgün düşünce üretmelerini değil, inkılâpları korumalarını ve resmi ideoloji doğrultusunda faaliyet yörütmelerini bekler. Üniversiteler, akıl ve bilim öncülüğünde “çağdaş, ilerici, laik ve Kemalist nesiller” yetiştirmek gayesiyle düzenlenir. Üniversiteler, toplumsal çoğul culukla tutarlı, bireysel özgürlüklerin gelişmesine imkân veren, eleştirel düşünceyi geliştiren; bilimde, sanatta, teknolojide yenilikler ortaya koyan mekânlar yerine, “siyasetin ideolojik manevra alanı” olarak tasarlanır.'“Türk inkılâbının ideolojisini üniversite yapacaktır.”197
İktidarı ellerinde tutanlar için, kitlenin eğitilmesi en önemli görevdir.59 Okula devletin ideolojik aygıtları arasında yer veren Althusser'e göre devlet aygıtları kilise ve ordu gibi okul da çok sayıda beceri üretir. Bunu yönetici ideolojiye boyun eğilecek ve bu ideolojinin pratiğini hâkim kılacak biçimde yapar. 60 Hobsbawm, devletlerin millet imajıyla mirasını yaymak, millete bağlılık duygusu aşılamak, bu amaçla da gelenekler, hatta milletler icat ederek herkesi ülkeye ve bayrağa bağlamak, kendi halklarıyla iletişim kurmak için gün geçtikçe güçlenen aygıtlardan, öncelikle ilkokullardan yararlandıklarının altını çizer.“61 Daha ilkokul sıralarında belirli bir propagandanın tesirinde kalmaya başlanır, yaş ilerledikçe aynı telkinlerle büyütülen nesiller, o propagandayı adeta bir gerçek gibi benimser.62 --- 60 Louis Althusser, İdeoloji ve Devletin İdeolojik Aygıtları, çev. Alp Tümertekin, (İstanbul: İshâki Yay. 2003):23-4 61. Eric Hobsbawm, Natsons and Nationalim Since 1780, (Cambridge, Cambridge University Prem, 1990): 9192. 62.“Öğren yavrum ki 10 Temmuz bayramların en büyüğü, Esir miller böyle bir gün zincirini kırdı, söktü. Ondan evvel geçen günler, bilsen ne siyahtı. Milletin her iyiliğini düşünecek padişahtı; Halbuki o zaman sultan, insan değil, canavardı.Canlar yakar, kan dökerdi, millet ondan pek bizardı! Gibi yazılar okuma kitaplarında yer alıyordu". Nihal Atsız, “Makaleler”, Ocak Dergisi, s.11.(1 Mayıs 1956).
Sayfa 254Kitabı okudu
Toplumda yaygınlaştırılmaya ve özellikle bilinçli politik kararlar sonucu örgütenmeye çalışılan cinsellik, düşünemeyen ve üretemeyen kitleler oluşturmak için ideal bir araçtır. Cinselliğin bilinçli bir şekilde pompalanması, özellikle gelişen genç nesiller üzerinde oldukça etkin kılınmaya çalışılan bir silahtır. Yoğun cinsel duygu ve ortamların tazyiki altında kalan genç kuşaklar duygusal arayışlara girer, düşünme ve akletme yetileri geri planda kalır. Böylece kapitalist sistemin devamiyeti için gerekli olan düşünemeyen ve üretemeyen bir kide, sağlam bir tüketici profili ortaya çıkar. Eğitimin her kademesinde sınavlara endeksli, bir yarış atı gibi koşullandırılan genç lk, yoğun sınav sendromu ve fobisi altında zamanını güya dinlenme amaçlı kurgulanmış konsantre cinsel atmosferli mekanlarda geçirir. Türlü cinayetler, sokakları mesken tutmuş tinerci ve gaspçılar; yaşanılan değer çatışması ve değer boşluğunun neticesidir. Ortaya çıkan manzara sistemin bilinçli kurguladığı tezgâh olmasa dahi sistemin kendisinin ve üzerine yaslandığı çarpık değerlerinin doğal bir ürünüdür!”
Reklam
İslâm, yaşamın bütününü kuşatan bir hayat tarzıdır ve Müslüman için ha, yat, ahlâki bir hâdisedir ve hayatın tamamı bir ibadettir. Din, sadece bireye mahsus değildir, toplumu da tanzim eden niteliğiyle toplumda ifadesini bulur. Gençler, İslâm'ın geçerli olduğu bir toplumda yaşanmadığına vurguyla İslâm'ın ancak bireysel yaşanabileceği kanaatini paylaşır. Kirman'ın çalışmasında (2005), yüzde 87,3 Türkbay'ın çalışmasında yüzde 68,5 oranında bu görüş paylaşılır. Üniversite öğrencilerininin demokratik tutum ve değerlerinin analiz edildiği çalışmada (2005) “dinin insan ve toplum yaşamındaki yeri konusunda ne düşünüyorsunuz sorusuna öğren, cilerin yüzde 68,5'i kişisel bir olgudur, yüzde 9,6 insan ve toplum ilişkileri için gereklidir yüzde 1,9 dinin önemi kalmamıştır cevabını verir. Birinci sınıf öğrencilerinin yüzde 36.5'i son sınıf öğrencilerinin yüzde 19,4'ü dinin, insan ve toplum ilişkilerinin düzenlenmesi için gerekli olduğunu belircir. Dinin kişisel bir olgu olup başka kimseyi ilgilen. dirmediğini belirtenlerin oranı birinci sınıflarda yüzde 61'ken, son sınıflarda bu oran yüzde 79,6'ya çıkar. Son sınıf öğrencileri daha yüksek oranla din kurumun insanların vicdanlarında kalmasını, insan ve toplum hayatının diğer yönlerine müdahale et memesi gerektiği görüşüne katılır.” 130
Dindarlığın bütün esaslarıyla icra edilmesi, takva temelinde gerçekleştirilmesi ancak bilgiyle sağlanabilir. İhlâslı ve samimi dindarlığın süreklilik kazanması, sergilenen her tucum ve davranışın sahih bilgiye dayanmasıyla mümkündür. Bilinçli olarak gerçekleştirilmeyen, eksik ya da yanlış bilgiye dayanan dindarlık, dinin kabul ettiği bir dindarlık değildir. Gerçek anlamda dindarlık, sahih bilgi yanında o bilgiyi doğru kullanmayı, farkındalık, estetik, incelik ve yüceliği gerekririr. Yapılan araştırmalarda dini bilgilerinin kaynağı olarak aileyi gösterenler, çoğunluktadır.61 İlk dini bilginin öğrenildiği kişi de annedir. Tersi durumda yani dine ilgisizlıkte de aile, özellikle de anne belirleyicidir.62 Öztürk'ün çalışmasında (1992)63, çocukların Allah'ın varlığına inanma konusunda en çok ailelerinden etkilendikleri (yüzde 70,4), annenin eğitim düzeyi arttıkça, dini duygu ve kavramlara karşı sogukluk oluştuğu tespit edilir.
Kırsal alan sosyal yapısının, sosyal kontrol ve dayanışma gücünün, değişmeler karşısında onu dirençli kıldığı düşünülse de buralarda da aile, çok sayıda faktöre bağlı gerek yapısında gerekse de aile içi ilişkilerde hızlı bir değişim geçirir. Karşı cinskr arasındaki ilişki, medeni insan olmanın gereği algılanarak köy kültürü, beyinleri gereksiz baskı altında tutmasıyla buna engel ifade edilir. Köy kültürü ve baba, genç nesilleri özgürce hareket etmekten engelleyen bariyerler olarak görülür. Flört ilişkinin, gençlerin kendilerini ve karşı cinsi tanıması şeklinde masumâne bir şekle sokularak onun gerçekte ne olduğunun örtülmesiyle aslında gençliğe yöneltilen parola şudur: “Kendini nasıl iyi hissediyorsan öyle davran, toplum kurallarını umursama, Verilen mesaj ise: Bu sizin vücudunuz, eğlenin, ne isterseniz onu yapın.” Dışardan bakıldığında flört, dünyanın en zevkli, en güzel durumu gibi gözükse de gerçek bunun tersidir. Aslında flört teklifi güvensizliğe dayalıdır. Tarafları küçük düşürecek, şahsiyetlerini kaybettirecek bir pakettir, bu nedenle yaşanan sürekli tedirginliktir.
Marmara Üniversitesi'nde, dört farklı fakültede gerçekleştirilen çalışmada (2010) yüzde 64,1 oranında öğrencinin cinsel ilişki yaşadığı ve ortalama ilk cinsel ilişki yaşının 17,28 + 1,81 olduğu belirlenmiştir. Evlilik dışı bir hamilelik durumunda tutumlarının ne olacağı, sorulduğunda, öğrencilerin yüzde 23,8'i “kürtajı” düşüneceğini; yüzde 17,2'si, “çocuğun dünyaya gelmesini isteyeceğini” ifade etmişlerdir. Yarıya yakını (yüzde 46,8), kürtajı bireysel tercih olarak görür ve zorunlu durumlarda tıbbi ve yasal sınırlar doğrultusunda olabileceğini düşünür. Kürtaja kesinlikle karşı olduğunu belirtenler yüzdd 19,5'tir. Dinen uygun olmadığı, günah olduğunu ifade edenlerin oranı sadece yüzde 2,5 düzeyinde kalır. Kadında evlilik öncesi cinselliğe yüzds 39,8'i olumlu bakar, erkekte evlilik öncesi cinselliğe olumlu bakma oranı yüzdd 64,8 olduğu belirlenir.” Ege Üniversitesi 4. sınıf öğrencilerinden oluşan örneklemde (2012) flörtünün olduğunu söyleyen öğrenciler kızlarda yüzde 87,5, erkeklerde yüzde 92,6'dır. Kız öğrencilerin yüzde 20,8'inin, erkek öğrencilerin yüzde 70,9'unun, cinsel beraberlik deneyimledikleri, kız öğrencilerin yüzde 16,7inin, erkek öğrencilerin yüzde 54,7sinin düzenli gebeliği önleyici yöntem kullandıkları saptanır.”
40 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.