Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

İkinci Kitap

Türkiye’de Sekülerleşme

Kadriye Durmuşoğlu

Türkiye’de Sekülerleşme Gönderileri

Türkiye’de Sekülerleşme kitaplarını, Türkiye’de Sekülerleşme sözleri ve alıntılarını, Türkiye’de Sekülerleşme yazarlarını, Türkiye’de Sekülerleşme yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Türkiyede yaygınlaştıran tatil anlayışı ve buna bağlı gelişen hayat tarzıyla din ve toplumsal kültür ilişkisinden kaynaklanan bu durum karşısında tatili aşan bir ideolojik tercihten, hatta toplum mühendisliğinin gerçekleştirdiği, çağdaşlaşma adına Türk toplumunu dönüştürme projesinden söz edilebilir. Fabrikalardan kültür evlerine, tatil köylerinden ve toplu konutlara tecrit edilmiş bireyi aile yuvasına kadar izleyen bu sahte kolektiviteye hizmet etmek amacıyla düzenlenmiştir. Türkiye'de denize şardandırılan tatil anlayışı, batılı anlamda boş zamanı (leisure) aşan bir ideoloyık işlev görür. Türk toplumunda plaj kültürü etrafında şekillendirilen tatil anlayışının yaygınlaşması, belli bir hayat tarzını, ahlâk anlayışını, kadın-erkek ilişkisini şekillendiren bilinçli bir projenin, toplum mühendisliğinin sonucudur. Sahillerin betonlaşması gibi ekonomik boyutu bir yana, deniz kültürü etrafında oluşan bir hayat tarzını benimsenmesi istenir. Böylece geleneksel yapıda, dini düşünüş ve davranış tarzından uzaklaşma sağlanmak istenir. Bu yönüyle plaj kültürünün yaygınlaştırılarak toplumda benimsenmesi, seçkinlerin gerçekleştirdiği ve sürdürdüğü bir toplum mühendisliğinin devam ettiğini gösterir. Damgalayarak kamusal alanın dişina tecrit ermek yerini, planlanabilir üretim ve tüketim ihtiyaçlarına göre denetimli bir şekilde yeniden sisteme dâhil edilmeye bırakır.
Sayfa 427Kitabı okudu
Kapitalist sistem, sermaye biriktiricilerini birbirine karşı kışkırtmış bir sistemdir. Böyle bir sistemde sınırsız sermaye birikimi için takip edilecek izlek, başkalarının rakip çabalarına karşı yürütülen iktisadi etkinliklerden kâr elde etme yoludur. Tek tek her girişimci, diğer tüm girişimciler için ya kararsız bir müttefik olabilir ya da rekabet sahnesinden tümüyle saf dışı edilmekle karşı karşıya kalır.” Kapitalizm, “ahlâksız” değil, “ahlâkdışı"dır. Diğer bir ifadeyle piyasa, ahlâki yargılarla işlemez. Orada insanlar dürüst olanı yapmaya değil, para kazanmaya çalışır. Piyasa, kamusal değil, kişisel yararın peşindedir. Kapital, daima yoğunlaşma eğilimindedir ve rekabet sağlanamadığında tek bir gücün eline geçebilir. Piyasada denetim ele geçirilemediğinde, kaybetme olasılığı giderek kesinleşir.
Sayfa 416Kitabı okudu
Reklam
(...)Gazeteler verilen ilanlarda “Tatilde Özgürlük: Artık herkes denize girebiliyor” vurgusunda otel “cennetten bir köşe” spotuyla tanıtılır. Yeni kamusallığın asıl önemli bir diğer anlamı da işte burada iktidar aygıtlarının ördüğü denetim zincirinden kurtuluşta oluşturduğu özgürlükte açılır. Müslümanlar da artık tatil yapma özgürlüğüne sahiptir. Müslüman algısında ideal, en üstün güzelliin ve muduluğun karşılığı cennet, ekonomi piyasasına dâhil edilerek metalaştırılır. Bu tür metalaştırma, Marx'ın din afyondur, sloganını hatırlarırcasına o güne kadar mazlüm ve mağdür İslâmi kimliğin, mazlâmiyet ve mağdüriyete uzak bir köşe tatili din şemsiyesi altında meşrûlaştırmasıdır. “Tatilde özgürlük” İslâmi kesim için tatil yapma özgürlüğünü ifade ederken “artık herkes denize girebiliyor” ifadesi de İslâmi kesimin “ötekisi” tarafından kodlanan “gerici” ve “geleneksel” gibi tanımlara karşı direncini, dile getirir. Türkiye'de modernleşmeyi algılama biçiminin, çağı ve Batı'yı “yakalama” şeklinde hem laik hem de İslâmi kesimlerce paylaşılması, tüketim kalıpları konusunda laiklerden farkı kapattırır. “Artık herkes" sözcükleri hem laik olmayan İslâmi kesimin hem de İslâmi kesimin kendi içinde kadınların da denize girebileceklerini anlatır. Bir anlamda bastırılmış ve dışlanmış kimlikler, kendilerine yeni alanlar açarken kamusal alan da yeni bahisleri için çatışma alanı olur. Caprice Hotel, plajı günahla özdeşleştiren geleneksel İslam'ı bir kenara atar ve zevklerin İslamlaştırılmasını sağlar.
Sayfa 415Kitabı okudu
Moda, bir “yenilik” saçmalığıdır. Yenilik, ortaya çıkar çıkmaz silikleşir, etkisizleşir. Moda, lüksün yaptığı tahribatı yapar. Çok masraflı olsa da “kullanım değeri” yoktur. Her türlü yarara, faydaya yabancıdır. Moda, gereksiz bir teşhir”dir. Bugün İslâmcı tüketim toplumundan sözediliyor. Ne pardesü ne çarşaf ne başörtüsü tarihe karışmıştır. Farklı olan, yeni ortamda bireylerin tesetmir üzerinden markalara özendirilmesidir. Böylece farz olan tesettür yerini markalı tesettüre bırakır. Sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış kite, artık sınıfına, imtiyazına uygun markalı, ayrışmış bir topluma dönüşür. 1920'lerden bu yana başörtüsünün kaldırılması, Cumhuriyet rejiminin modernist ve laikçi projesine bağlılık ve dâhil olma, geleneksel veya İslâmi örtünme, bu proje ve bağlılığa kayıtsızlığı veya direnişi sembolize anlamına geliyordu. Artık belirli örtünme biçimlerinin kamusal görünümü, görüntüleriyle özdeşleşmeyi tanımlayan laik, Kemalist ve muhafazakâr, İslamcı milliyetçiliğe hizmet eden politik bir sembol olmuştur."
Sayfa 401Kitabı okudu
Dini uyanışın burjuvalaşmayla kesiştiği noktada kitlelere açılan İslâmi moda, sanıldığı gibi İslâmi kabul edilebilirlik ölçüleri içinde İslâmi burjuvaziyi yeni tüketim tecrübe ve heyecanlarına çağıran masum bir davet değildir. Referans noktalarının farklılığında ortaya çıkan yeni görünüm, Batı'nın farklı ve ilginç yeni bir okuması değil, başörtüsünün ticari pazarlanması ve altının oyulması anlamında “tesettürün tüketilmesi”dir. Bu ayrıca “İslâmi burjuvazinin Amerikan hayali” olarak da okunur.”
Modern zamanlardaki tüketim, ürün tüketiminden ziyade Baudrillard'in vurguladığı gibi sembol tüketimidir. Sembol ve göstergeler, var olan bir anlam dizisını ifade etmez, ancak anlam bu sembol ve gösterge sistemi içinde oluşur. "Tüketim, ne liberal ekonomik kuramın öngördüğü gibi var olan bir dizi gereksinim üzerine ku rulmuş bir süreç ne de kökeni insan biyolojisindeki gereksinimdir. Tüketim, malın alıcısının aktif biçimde katıldığı ve aldığı malları sergileyerek bir kimlik duygusu oluşturduğu ve bu duygunun korunduğu bir süreçtir. Bedenin ve kişinin metalaştığı, yüzeyin birinci sıraya geçtiği postmodern toplumlarda, bireyler kimliklerini bedenlerinin yüzeyi üzerinden kurar.“
Sayfa 398Kitabı okudu
Reklam
Moda, eşit derecede güçlü ve karşı konulmaz iki insani dürtüyü ya da arzuyu bir araya getirir.Söz konusu iki insani dürtü ya da arzu, daha geniş bir bütünün parçası olma arzusu ve bireyselleşme ya da eşsiz olma dürtüsüdür; bir yere ait olma ve kendin gibi olma hayali; toplumun desteğini alma isteği ve bağımsızlık hevesi; öykünme itkisi ve farklılaşma güdüsü. Bir taraftan ön plana çıkma endişesi, öte taraftan dışlanma korkusu. Toplumsal eşitlik eğilimiyle bireysel eşsizlik eğilimi arasında uzlaşma sağlayacak tuhaf bir yaşam formu. Moda, hayat tarzlarını sürekli, bitmeyen bir devrim tarzında şekillendirir. Moda fenomeni, insanlık tarihinin herhangi bir zamanında ve insana ait her tür yerleşkede insanın dünyada olma tarzının normlarındaki değişimleri sürekli dönüştürmekte önemli işlevsel bir rol oynar. Ancak işleyiş tarzı ve onu ayakta tutan ya da hizmetinde bulunan kurumlar, bir hayat tarzından ötekine değişir. fenomeninin bugünkü versiyonu, insanın ebedi yönünün tüketim piyasaları tarafından sömürülüp istismar edilmesi üzerine kuruludur.”
Tesettür, dinin ve geleneksel dünyanın hayat kalıplarına katılmayı içerirken; moda, modernitenin zihniyet kodlarına referansla çağa ayak uymayı ifade eder. Ancak bugün Müslümanlar, bu ikisini form ve içerik olarak bir arada yaşar. Modayla tesettürün bir araya gelişi, tesettür hakkında zihinsel bir kırılmaya işaret eder. Burada sorun, giysinin bir yerlerde üretilip bir süre sonra moda hâline gelmesi değil, onun modaya uygun olma amacı doğrultusunda üretilmesidir. Mesele, giysinin belli bir zihniyet, sermaye ve arzu eliyle belli bir gidişat, akım ve hevesle dönüştürülmesi, bile isteye yeniden yapılandırılmasıdır. Tesettür, dini geleneğin zihniyet dunyasını temsil eder. Modernleşme projesi, onu geri kalmışlıkla suçlar. Tartışma, gelenek modernlik mücadeleleriyle sürdürülür. Aslında çatışma, bir zihniyet, bir hayat tarzı, bir dünya görüşü ve bir kültür mücadelesidir, ancak ilkeler ve değerler zemininde ele alınabilir.
Sayfa 383Kitabı okudu
İntiharlar, ruhsal bozukluklar ve suçluluğun kentleşmeyle yakın ilişkisi, dile getiriliyor.90 Sao Paulo, Londra ve İstanbul'da insanların kentlerinde en çok endişe erikleri nedenlerden biridir suç oranı.91Kentin suç üzerindeki etkisi, yalnızca toplumsal denetimin zayıflaması ve ilişkilerin yüzeysel duruma gelmesiyle sınırlı değildir. Kentsel alanlarda yaşanan çevre kirliliği, yoğun trafik, ulaşım zorlukları, geçim kaygısı, işsizlik, yüksek hizmet maliyetleri, ekonomik bunalımlar gibi sorunların varlığı, kişinin psikolojisinde olumsuz etkilere neden olur. Bu durum, şiddet eğilimini ve suç oranını artırır.” Kentte cinsel ilişkilerin tecimsel mala dönüştürülmesiyle oluşturulan cinsel gereksinmeler, cinsel hayatı bir kar nesnesine çevirir. Kentker, kimlik bunalımının yoğun biçimde hissedildiği başlıca alanlardan biri olarak öne çıkar. Materyalist gelişim, bireyin parçalanması, bağımlı hâle gelmesi, bireysel performanstaki düşüş, toplumsal bakımdan yıkıma neden olur. Artan refah ve - imkânların yönetimi yozlaşmayı da arttırır. Kent De Certcau'nun dediği gibi “modernitenin hem mekanizmasıdır hem kahramanı.”
Sayfa 376Kitabı okudu
Bir Osmanlı insanı, ahşap yerine biraz sağlamca kârgır bır ev yaptırdığında “dünyaya kazık mı çakacaksın” diye ayıplanır. Çünkü müminin bu dünyadaki hâli, bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibidir hadis-i şerifiyle şekillenmelidir.Müslümandan dünyaya ev sahibi gibi değil, bir kiracı gibi yerleşmesi beklenir. Eski Türk evleri, dışından sade, gosterişsiz olsa da insanı gibi içiyle apayrı bir dünya ve huzur âlemidir.Dıştan göze batmaz, hasedi üzerine çekmek istemez.İslami hassasiyet, mimaride böyle yansır. Yapılar içi ve dışıyla gösteriş için değil, ihtiyaç ve sükünet için tasarımlanır. Geçici bir hayatın gerektirdiği şekilde, savurganlık ve israftan uzak kalınır. İnsani ihtiyaçlar, makûl bir denge gözetilerek temin edilir, hazcı (hedonist) ve bencil bır konfor anlayışından kaçınılır, kadının ve erkeğin özgürlük alanını oluşturur; konfor değil, sadelik; gösteriş değil, ihtiyaca yönelik; karmaşa değil, sükünet hâkımdır. Kasvetli beton yığınlarda yaşantı yerine, eski gravürlerde görüldüğü gibi yeşillikler içinde fıtri mekanlar, inşa edilir.
Sayfa 372Kitabı okudu
40 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.