"Mustafa Kemal Paşa fikirlerini telkinden hiç yorulmaz, etrafını nihayet kendi düşüncelerine sürüklerdi. İnanıyorum ki, tarihin dramatik ve ani değişmeleri, çok zaman, dinamik fertlerin eseridir."
O günlerde alınacak olan herhangi bir karar Türkiye'nin bütün geleceğine tesir edecekti.
1920 yılının Mart ayında Kara Vasıf, Mustafa Kemal
Paşa’ya İngilizlerin bir hükûmet darbesi hazırladıklarını
yazmış, aynı zamanda İstanbul’daki Meclis'i dağıtacaklarını, bundan dolayı Mustafa Kemal Paşa’nın başkanlığında Anadolu'da bir hükûmet hazırlanması lüzumunu bildirmişti. Kendisinden İstanbul meclisinden istediği kimselerin isimlerini sormuş, onları Anadolu'ya kaçırmayı vaad etmişti.
Mustafa Kemal Paşa cevap vermeden, martta hükûmet darbesi oldu. Tabii, Ankara’da kurulması gereken hükümetin şekli hakkında tartışmalar nisanın başında şiddetlendi. Başta, İstanbul'da anayasa profesorü olan Celâleddin Arif olmak üzere, fikirleri Batı'ya açık olanlar şöyle bir şey istiyorlardı:
Bir teşri-i meclis, bir kabine, bir de icra heyeti kurmak ve bunun başına da meclis reisi getirmek istiyorlardı.
Mustafa Kemal Paşa önce buna itiraz etti. Bunu bir
cumhuriyete benzetti. Bunun halkı ürkütmesinden korkuyordu. Tamamen Jean-Jacques Rousseau gibi konuştuğunu iyi hatırlarım:
-Bütün kudret halkındır. Kudret bölünmez, icraî ve teşriî diye birbirinden ayrılmaz..