Kendim hakkında ne kadar az şey bildiğimi, kendimi kandırmaya nasıl da alıştığımı, yalanla gerçeği, yalanın utancını birbirinden ayırmanın ne kadar zor olduğunu görmek bazen beni korkutuyor.
Belki de gerçekten birini ya da bir şeyi bekliyordu. İçindeki huzursuzluğun, belli bir seviyeyi aşınca söylenerek ya da bağırıp çağırarak boşalttığı, ama asla geçmeyen gerginliğin nedenini bilmiyordu.
O gecenin düşünce izleğini yeniden yakalamaya, kendini yaşayan, hisseden bir varlığa indirgemeye çalıştı. Ama daha şu indirgemek kelimesi bile işi bozuyordu; neden yüceltmek demiyordu, kendini yaşayan, hisseden bir varlığa yüceltmek?
Kaçıklar normal insanlardan çok daha özgür geliyordu bana. Kaçıkları anlamaya çalışmaktan bir süre sonra vazgeçen insanların bunaltıcı yargılarından muaf oluyorlardı. Bunlar kaçık, diyordu insanlar ve onları rahat bırakıyorlardı.
Gezinti yolundaki o beş dakikadan beri mutluluğun bir şekli, kokusu, rengi var benim için. Mutluluk, ilkbaharın sonundaki akşam güneşi, çiçek açan ıhlamurlar, Shekespeare, bitkinlik, ayrışma.