Fabrikaları model almış kitlesel eğitim sisteminde okuryazarlık ve matematik becerileri kazandırılıyor, biraz da tarih ve felsefe değiniliyordu ama bu "görünürdeki" müfredattı. Bunun altında, hepsinden çok daha önemli başka ve "örtülü" bir müfredat bulunuyordu. Bu müfredatta -endüstri toplumlarında hâlâ hakim düzendir- temel olarak üç şey öğretiliyordu: Her şeyi zamanında yapmak, itaatkar olmak ve verilen görevi düşünme zahmetine girmeden ezbere tekrarlamak.
Erkek genellikle doğrudan ekonomik işlevlerini yerine getirmek için dışarı giderken, kadın evde kalarak dolaylı ekonomik işlevleri yerine getiriyordu. Tarihsel açıdan ele alındığında, erkek daha ileri düzeyde bir görevi yerine getirmek zorunda bırakılmıştı. Kadının evde yaptığı iş ise Birinci Dalga'da toplumlarında olduğundan çok da farklı değildi. Diğer bir deyişle, erkek "geleceğe" doğru yol alırken, kadın "geçmişte" kalmıştı.
Günümüzde milyonlarca insan kimliğini yeniden biçimlendirmek için çırpınıyor, sinemaya ve tiyatroya gidiyor, roman okuyor ve gerçekten etkili olup olmayacağını bilmeseler bile, kişisel gelişim kitaplarını susuz yutuyorlar.
21. yüzyılın cahilleri, okuma yazma bilmeyenler değil, yanlış öğrendiklerini unutamayan, yeniden öğrenmeye, değişime ve dönüşüme açık olmayanlar olacaktır.
Daha önceki uygarlıkların hiçbiri, bırakın bütün gezegeni, bir şehri bile berbat edecek kadar kirlilik potansiyeli yaratamadı.
İnsanoğlunun hırsı ve bencilliği yüzünden, daha önce okyanuslar böylesine zehirlenmedi, hayvan türleri bir gecede yok olmadı ; madenler daha önce dünyanın yüzeyini böylesine hırpalamadı ; daha önce saç spreyleri ozon tabakasını delmedi veya termik kirlilik yüzünden gezegenin iklim düzeni tehdit altına girmedi...