Uğultulu Tepeler kitabını, yazarı Emily Bronte’yi anlatan “Emily” filmini izledikten sonra sinema dönüşü alıp kitaplığıma koymuştum ve yeni okuma fırsatı bulabildim.
Eser bir aşk romanı olarak bilinse de aşktan ziyade nefret ve intikam duygularının ağır bastığını söyleyebiliriz. Thrushcross çiftliğini kiralayan Lockwood tarafından anlatılıyor. Lockwood ev sahibi ile tanıştıktan sonra hikayesini merak ediyor ve çiftliğin hizmetçisi hikayeyi anlatmaya başlıyor.
Hikeye, Heatchliff isimli çocuğun aileye evlatlık gelmesi ile başlıyor. Manevi kardeşlerinden Hindley, Heatchliff’i hiçbir zaman sevmiyor ve ona çok kötü davranıyor fakat manevi kız kardeş Catherine ile aralarında farklı bir bağ oluşuyor. Heatcliff Catherine’ye aşık oluyor. Catherine de ona karşı bir şeyler hissediyor fakat bir gün evin hizmetçisi ile konuşurken Heatchliff’i sevdiğini ancak mantığını kullanarak onunla evlenemeyeceğini söylüyor. Bunları duyan Heatchliff evi terk ediyor ve intikam için yıllar sonra geri dönüyor ve entrikalarla dolu hikaye bundan sonra başlıyor. Kitap, bu ailenin iki kuşak boyunca nefret, sevgi, kin dolu hikayesini anlatıyor. Zorbalığa uğrayan ve kırılan bir kalbin neler yapabileceğini görmek beni çok etkiledi. Roman; davranışların, yetiştirilme tarzının insan karakterini nasıl şekillendirdiğini çok güzel anlatıyor. Çok akıcı, sürükleyici. Karekterlere kızdım, kırıldım, sevdim. Beni içerisine çeken bir kitap oldu. Tavsiye ediyorum.