Bilge Karasu, postmodern akımın Türkiye'deki önemli isimleri arasında değerlendirilmektedir.
Ayrıca varoluşçu düşünceden etkilenmiş, metinleri, bütün varolanlardan, bütün doğal ya da düşünsel varlık düzenlerinden ve varlık bağlarından tek başına kalmayı, tanrı ya da hiçlik önünde yapayalnız olmayı göze alan insanın varoluşunu anlatır.
Bir novella olarak da nitelenebilecek “Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı”’nda anlatılan, dostluk, bağlılık, inanç, ilişkilerdeki ölümcül çelişki ve çatışmalarıdır.
Yazar, günümüz gerçeklerine ve bireyin açmazına, yabancı ve uzak bir zaman parçasından bakmayı dener. Zaman ve mekân olarak eskiye, Bizans’a dönülmüştür.
Kitapta ; İlk kısımda Ada ve Tepe adlı birbirini tamamlayan iki öykü, ikinci kısımda ise yine Dutlar adlı, önceki iki öyküyü tamamlayan bir kısa öykü bulunmaktadır.
Öykülerde , yeni bir inancın topluma baskı ile dayatılması ile, bireyin inanç, kahramanlık gibi kavramlar karşısında kendi karanlık yanları ile hesaplaşması ve bu süreç sonunda bir aydınlanma noktasına erişmesi ele alınmaktadır.