Görünür gerçeğe rağmen, bir insanın ölümünün bir sineğin ölümünden farksız olduğu bir çılgınlık dünyasında yaşadığımızı; bu hesaplı vahşetler ve ölçülü delilikleri, insanda korkunç bir hürriyet isteği duyuran bu hapsedişi, öldüremediklerinin üzerine sinen bu ölü kokusunu, nihayet her gün bir kısmımızın fırın ağızlarında yığın yığın birikip yağlı dumanlar halinde havaya karıştıkları, başkalarının ise kendi sıralarının gelmesini mecburen bekledikleri, serseme dönmüş bir topluluk olduğumuzu sükûnetle inkâr etmek istiyorlardı.
Siz hiç, bir insanın kurşuna dizilmesini gördünüz mü? Elbette ki hayır, öyle infazlarda ancak davetliler hazır bulunur, bunlar da önceden seçilmiş kimselerdir. Sizler hep basılı resimlerdekilerden, kitaplardakinden ötesini bilmezsiniz. Gözbağı, bir direk ve uzakta askerler. . . Hepsi bu kadar değil işte ! Kurşuna dizme müfrezesinin mahkumdan ancak bir buçuk metre ötede durduğunu bilir misiniz? Bilir misiniz ki mahkum ileriye iki adım atacak olsa tüfekler göğsüne dayanacaktır !
Bilir misiniz ki bu kısa mesafeden ateş edenler atışlarını kalb bölgesine çevirirler, ve hepsi birden koca koca kurşunlariyle oraya ateş edince insanın, yumruğunu içine sokabileceği bir delik açılır? Hayır, bilemezsiniz, çünkü bunlar kimsenin sözünü etmediği küçük ayrıntılardır. İnsanların uykuları vebalıların hayatından daha kutsaldır. Bu mert insanların uykularına engel olmamalı!
İnsanlar, erdem veya kusur denilen şeylerin ne demek olduğunu hiçbir suretle bilmiyorlardı, oysa en ıslah edilmez kusur, her şeyi bildiğini sanmaktan doğan ve insanları öldürmek için kendin de hak gören bir bilgisizlikten gelenidir.