"Ne okumamı tavsiye edersiniz?" bu tatsız soruda karşıma çıkıyor. Tatsız diyorum zira okumayı ciddiye alan kimse böyle bir soru sormaya gerek duymaz. Okumayı ciddiye almamış birinin bu türden bir soruyla kendini ve başkalarını meşgul etmesi hem bezginlik verici, hem de abestir. Ona doktorların hayatından ümit kestikleri hastaya uyguladıkları diyeti vermek gerek. Okumayı ciddiye alan kişiler neden "Ne okumamı tavsiye edersiniz?" sorusunu sormazlar? Çünkü kitaplar insanı kitaplara götürür. Kitapların kendileri zenginliklerini ve yetersizliklerini ele verirler. Okumanın rehberi okumaktır.
Anladıklarımızla dost oluruz, ancak dostlarımızı anlarız. Artık anlayamadığımız dostlarımızı kaybederiz. Düşmanlarımızı ise anlamamız mümkün değildir. Onlar anlamadığımız kadar düşmanımızdır. Oysa onları öğrenebiliriz. Onları çok iyi öğrenerek bize verecekleri zararı en aza indirebiliriz.
Osmanlı Devleti ömrünü uzatabilmek için topraklarını kaybede kaybede yaşama yolunu seçmişti. Türkiye Cumhuriyeti'nin kaybedecek toprağı kalmamıştı. Eğer bundan fazlasını kaybederse devlet olarak varlığının izahı pek kolay olmayacaktı. Toprak feda edemediği için kültürel değerlerini feda etti. Müslümanlığını pazara çıkardı.