Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Vergilius'un Ölümü

Hermann Broch

En Eski Vergilius'un Ölümü Sözleri ve Alıntıları

En Eski Vergilius'un Ölümü sözleri ve alıntılarını, en eski Vergilius'un Ölümü kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
bu kader, onu ötelere, toplumun dışına sürüklemiş, kalabalıklar içersinde düşünülebilecek en çıplak, en kötü, en vahşi yalnızlığın içine atmıştı; onu kökeninin yalınlığından koparmış, uçsuz bucaksızlığa, gittikçe büyüyen bir çeşitliliğe doğru kovalamıştı; böylece büyüyen, sınırsızlığa açılan, sadece gerçek hayat ile arasındaki uzaklık olmuştu; evet, gerçekten de yalnızca bu uzaklıktı büyüyen: Vergilius, hep kendi tarlalarının sınırlarında gezinmiş, her zaman kendi hayatının sınırboylarında kalmıştı; huzur nedir bilmeyen bir insan; ölümden kaçarken ölümü arayan, eser vermek isterken eserden kaçan biri; bir âşık, ama yine de hep kovalanmaya yargılı, gerek iç gerekse dış dünyanın tutkuları arasında yolunu kaybetmiş, kendi hayatına sadece konuk olabilmiş biri.
çünkü kendini her ân yeniden açığa vurabilecek bir açlık vardı; çünkü besili olanların ve zayıfların, ağırcanlıların ve tezcanlıların, dolaşanların ve oturanların, uyanık olanların ve uyuyanların, hepsinin yüzüne damgasını silinmesi ve başkaca bir ifadeyle karıştırılması imkânsız biçimde vurmuş, sürekli tıkınmak peşinde koşan bir açgözlülük vardı; kiminin yüzüne adeta keskiyle kazınmış, kiminin yüzünün çamuruyla birlikte yoğrulmuş, sert veya yumuşak çizgiler taşıyan, daha bir kötücül veya iyicil izlenimi uyandırabilen, yüzlere kurdu, tilkiyi, kediyi, papağanı veya köpekbalığını çağrıştıran ifadeler veren, fakat şu ya da bu biçimde hep kendine dönük, iğrenç bir hazza yönelik açgözlülük; doyuma ulaşması imkânsız bir “daha da, daha da olsun!” tutkusu; mal, para, mevki ve itibar kazanma tutkusu.
Reklam
Işık, topraktan yücedir ve toprak, insandan yücedir ve her kim ki nefesini sıla kokularında aramaz, o insan sılasına toprakta varıp ışığa dönüş yoluna topraktan çıkmamıştır; her kim ki yeryüzünde ışığı toprağın adına karşılayıp, sonunda ışığa dönüşmüş topraktan gelmedir diye ışığın bağrına basılmamıştır, o insan asla bir şeyler başardım diyemez. Ve toprağın ışıkla, ışığın toprakla kucaklaşıp kaynaşması, hiçbir zaman gecenin iki ucundaki alacakaranlıkta olduğundan daha yoğun değildir
Bir kötülük, dalgaya dönüşmüş bir kötülük, dile getirilemez, kavranılması imkânsız bir kötülük dalgası alanda kaynamaktaydı; bu kötülük elli bin, yüz bin ağızdan kusuluyordu; bu kötülüğü herkes duymaksızın, hatta kötülük olduğunun bilincine bile varmaksızın birbirine haykırmaktaydı; buna rağmen yine herkes, cehennemi çağrıştıran bir kükremeyle, gürültü ve bağırışlarla bu kötülüğü boğmak, uyuşturmak peşindeydi
Vergilius, kitlenin kötülüğüne daha önce hiç böylesine doğrudan tanık olmamıştı; şimdi ise o kötülüğü görmek, duymak, kendi varlığının köklerinin son uzantılarına kadar yaşamak zorundaydı; çünkü körlük de kötülüğün bir parçasıydı. Kitlenin kendini uyuşturmak için attığı, neşeden yoksun sevinç çığlıkları sürekli tekrarlanıyordu; meşaleler sallanıyor, gemi boyunca emirler yankılanıyor, karadan fırlatılan bir halat, boğuk bir sesle güvertenin tahtalarına çarpıyordu; kötülüğün yankılanışı gürültülüydü; çekilen acılar gürültülüydü, ve nihayet, o kötülüğe gebe olan, çözülmesi imkânsız, fakat yine de her yerde apaçık göz önünde olan sır da gürültülüydü
Ama ötekiler, yani ayaklarının üstünde durabilenler, yüzlerinin ve gözlerinin dokusuna ölümün ne kadar derinlemesine işlemiş olduğunu bilmiyorlardı, aslında bilmek de istemiyorlardı; onların tek istedikleri, birbirlerini baştan çıkararak, birbirlerine kenetlenerek oynadıkları oyunu sürdürmekti; sevişmenin o açılış oyunlarını sürdürmekti; aptalca, fakat sevimli ifadelerle birbirlerinin gözlerine dalıp giderek; ve onlar bilmezlerdi ki, aşk için yatmak, her zaman ölmeye de yatmaktır
Reklam
iskele yerine kullanılan kalasların baş kısımlarında duran, gözcülük etmekle görevli iki tayfabaşı, ellerindeki kısa kırbaçları önlerinden geçen vücutlara gelişigüzel ve sınırsız bir iktidardan kaynaklanan, acımasızlık bile denemeyecek bir vahşetle indiriyorlardı; bu kırbaç darbelerinin hiçbir amacı yoktu.
Ben artık ben olmak istemiyorum; kalbimin en derindeki gölgesizliğinde ve en derin yalnızlığında kaybolmak istiyorum, ve şiirim oraya kadar bana rehberlik etmeli.
Kaçış, ah evet, kaçış!!! Ve gece, yani şiirin zamanı... Çünkü şiir, alacakaranlıkta görebilen bekleyiştir, günbatımının sezgileriyle dolu uçurumdur, eşikte bekleyiştir, aynı zamanda hem birliktelik hem de yalnızlıktır, aynı zamanda hem karışım hem de karışım karşısında duyulan korkudur...
Çünkü tanrılar, insanların çıplak şehvetin acılarını dindirmeye yönelik çabalarını aşkla ödüllendirmişlerdir, ve aşka kavuşan, gerçekliği görür; o, kendi bilincinin mekanında artık yalnızca bir konuk değildir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.