Temposu hiç düşmeyen bu şehrin caddelerinde dört dönen yoğun kalabalık, nispeten de olsa huzura kavuşmasını sağlıyordu. Kadim dostu olan sessizliği aldatmaktan muazzam bir zevk alıyordu. Zira sessizlik yalnızlığını hatırlatıyordu. Bu rahatsız edici sükûnete maruz kalmaktansa insanların çevresindeki üçüncü kişi olmayı tercih ederdi. Böylelikle düşünmeye vakti kalmayacak ve bu fani dünyada, diğer herkes gibi sürüklenip gidecekti. Evde olduğu zamanlarda, odadaki sessizliğin dehşetine kapılmamak için daima televizyonu açık bırakırdı. Televizyondan mahrum olduğu ilk zamanlarda, kombiden yükselen sesin verdiği haz tarif edilemezdi. Saat gece yarısını geçtikten sonra karanlığın etkisiyle daralan ruhunu rahatlatmak için perdeyi hafifçe aralayıp karşı binada yanan ışıkları seyretmekten zevk alırdı. Ne kadar çok ışık varsa o kadar çok insan uyanıktı ve ne kadar çok insan nefes alıyorsa o kadar az yalnız hissederdi.