görünmez pençeler kalbimi yerinden sökerek ayaklarının dibine attı. Zaten onun için atıyordu, bu yüzden eğilip alma zahmetine girmedim.
Yüzünü ellerimin arasına alırken burun deliklerim genişledi. Bakışlarım yüzünde gezinirken alnımı alnına yasladım."Ölmeye iznin yok. Beni duyuyor musun? Senin için döneceğim.”
Dudakları titredi ."Biliyorum.”
“Neyle karşılaşacağım Timothy? Kadın bir gül mü yoksa dileni mi?”
“Leydim, o gül falan değil. Ama siz de değilsiniz. Bence gayet iyi bir şekilde başa çıkacaksınız.”
Bu dünyada arzuladığım tek bir şey vardı ve o da parmaklarımın ucundaydı. Taç o kadar yakındı ki uzanarak onu başıma yerleştirebilirdim.
Ama artık bu kadın vardı.
Onunla kıyasladığımda her şeyin rengini yitiriyordu. Onu yanımda tutmak için yapamayacağım şey yoktu. O her şeydi. Eğer incindiyse buna sebep olan kişi ölmek için yalvarana kadar ona işkence edecektim.
"Dikkat et, küçük ceylan. Ait olmadığın yerlere girip çıkmaya devam edersen biri yanlışlıkla seni avlayabilir."
"Av olmaktan korkmuyorum."
"Öyle mi?" Tek kaşını kaldırdı. Burnu, yüzümü okşayana kadar bana yaklaştı. "Korkmalısın."