Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yatağına Kırgın Irmaklar

Ahmet Turan Alkan

Yatağına Kırgın Irmaklar Gönderileri

Yatağına Kırgın Irmaklar kitaplarını, Yatağına Kırgın Irmaklar sözleri ve alıntılarını, Yatağına Kırgın Irmaklar yazarlarını, Yatağına Kırgın Irmaklar yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Asım'ın Nesli
Hüznü ve ızdırabı buruk bir tebessümle yıllarca aydınlık năsiyelerinde gezdiren o insanlar.Onların her şeye rağmen yeterince vasıf kazanamamalarının vebali kimin üstüne yazılmalı ; yabani ahlatın gölgesi bahçevanın fennine ve fendine galip gelmiştir ; onlar meziyetlerine olduğu kadar zaaflarını da sahiplenecek derecede bir nefis selametine vasıl olmuşlardır.Dehrin cilvesiyle dört bir tarafa savrulan o insanlar yıllar boyunca başının çaresine bakmayı bilmiş amelelikten müstahdemliğe, esnaflıktan bürokratlığa, öğretmenlikten sanatkarlığa kadar her şubede alnının akıyla kimselere yaslanmadan, ikbal ve iltimas beklemeden evine ekmek götürebilme saadetini yaşamıştır ; Onlar sadece Allah'a minnet eden bir nesildir
Sayfa 107 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Bu hikaye
Olsa olsa yıldızlarını çoktan söndürmüş bir gecede, seher yelinin keskin dağ yamaçlarına haykırdığı bir bozlağı andırır bu hikaye.Sesi, geceyi, rüzgarı ve gökyüzünü yırtarak yayılan bir bozlak ; kelimelerini arayan bir çığlık, kadrajını bulamamış bir enerji fırtınası, henüz neyle ifade edileceği bilinmeyen bir halet. Onların hikayesi henüz bitmedi "Yağmur yağarken kimin ağladığı, kimin güldüğü belli olmaz" diyen Frenk haklı ; hükmü evvela tarihin vicdanı verecek, sonra da "Hesap günü" nün sahibi!
Sayfa 106 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Reklam
Dağlar gibi gençler :(
Dağlar gibi gençler âlemde perişan oldular (Ece Ayhan) Niçin hep güzeldiler ; trajediden drama, dramdan komediye, ordan yeniden trajediye doğru şimşek hızıyla geçişiveren o herc-ü merc günlerinde onları, başkalarının yazdığı sinsi ve hesabî bir senaryonun piyonları durumuna düşmekten kurtarıp son tahlilde kahramanlaştıran nasıl bir kimyası olmalıydı ki daima güzel kalabildiler? Onlarda, yalan yere Şems'den müjdeli haber getiren şarlatanı bile bile ödüllendiren Mevlana'nın neşesi hiç eksik olmadı; Hazret, "dosttan gelen yalan habere müjdelik verdim ; doğru olsaydı canımı verirdim" demişti hani. Ki canlarını bile verdiler. Galiba hilkat, onların kumaşını bayrakların kumaşıyla birlikte dokunmuş, hamurlarını Allah'a adanan kınalı kurbanlık koçların mayasıyla yoğurmuş, sütlerini haysiyet ve feragatın imbiğinden geçirmişti.; onun için maznun iken de, mahpus iken de, mağdur iken de hep güzel kaldılar.Edebiyatın, sanatın, estetiğin güzelliğinden söz etmiyorum ; hâni kıraç bozkılarda ardını çok ama çok uzaklarda sislenmiş mor dağlara verip de Allah'dan gayrı kimseden nimet beklemeden kendi cürmünce yeşilin saltanatına itaat eden tek top ağaçların güzelliği vardır ya ; İşte böyle bir güzelliktir bu ; farkedebilmek için biraz "insan" olmak gerekir
Sayfa 105 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Müthiş Çocuklardı Be
Onlar ki henüz şiire, romana, hikayeye, musikiye, resime, sinemaya, hasılı muhayyile sancısının o şahane dikkatine takılmadan gençliklerini tüketip sinn-i kemalin gıcırdayan basamaklarına terfi ettiler.Belî, artık genç değiller, kırışmış alın çizgileri, ağaran şakakları, dökülen saçları.Aslında hiç genç olmamışlardı, "gençlik" hallerinden ancak bir pir-i faniye yaraşan feragat ve istiğna hissiyle vazgeçmiş, taşıyabileceklerini bir an bile düşünmeksizin ellerini değil yüreklerini "taş" ın altına koymuşlardı. ; çoğu o yükün altında ezildi, coğu mecruh, coğu mahpus kaldı ama hiç mahkum olmadılar.Öğretilmemiş, tevarüs edilmiş bir asaletin emriyle, găhi keder, găhi sabır, găhi ecel şerbeti içtiler de bir dem olsun kan tükürmediler. MÜTHİŞ ÇOCUKLARDI BE! 103
Sayfa 104 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Kul olan cihan beylerine eğmedi baş Başka sultanı-ı cihănız gör'e kimin kuluyuz Hayretî
Sayfa 107 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Salavat getirsin cemalin gören Karacaoğlan
Sayfa 106 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Reklam
Ve ben mekteplerinizde okudum Bir rivayete göre adam oldum Bir rivayete göre kayboldum
Sayfa 105 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Gömmeden daha ölülerimizi Alnından öptük toprağı Ve ancak Bir savaş böyle kaybedilir B. Demirci
Sayfa 101 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Dağlar gibi gençler âlemde perişan oldular (Ece Ayhan)
Sayfa 104 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Eski Mahalle
Sokak mahalle mahremiyetine ait yarı kapalı bir alandı ve bu yarı kapalı alanda çocuklar, gençler, kadınlar, yaşlılar, maluller ve hatta evcil hayvanlar korunması gereken varlıklar zümresindeydi.Şehrin uzvi bütünlüğü, masa başında düşünmeye alışkın modern mimarların cetvelleriyle değil, uzviyetin ihtiyaçlarıyla belirlenmişti.Ortaçağ şehirleri tabiatla mücadele eden değil, onunla birlikte yaşayan bir zihniyetin eseriydi.Şehrin yeşil dokusundan hırsızlayarak arsa üretmek gibi akıllara ziyan bir icat henüz bulunmamıştı.Plastiğin, alüminyumun, petrol türevlerinin ve emsali kalleşliklerin gündelik hayatı henüz tahrib edemediği bir sahicilik hakimdi atmosfere ; hava egzos gazı ve mazot yanığı yerine - siz bilemediniz - hayvan gübresi, toprak ve meşe kömürü kokar, şehrin üstünden geçen rüzgar kafileleri çirkin apartman blokları arasında sıkışarak başdönmesine uğramak yerine, kırmızı kiremitli bacalardan selam alarak, yeşil kavşakların uç dallarına nermin bûseler bırakarak efilder dururdu.
Sayfa 65 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Reklam
Yeşilçam Artistleri
Sadri Bey'le (Alışık) Belgin hanım, Yeşilçam emekçilerinin Anadolu'daki sinema perdelerine öğrenilmemiş bir ustalıkla yapıştırıverdiği güzel insan sûretlerinin en manidar örnekleriydi.O pırıltılı illüzyon gösterisinin delikanlı ve genç kız çehrelerinden ancak pek azı vaktiyle çizdikleri beşeri imaja sadık kalabildiler.Cüneyt Arkın bir ticari buzdolabına tekme atarken hafızamızdaki Malkoçoğlu'nu da derinden yaraladı.Ekrem Bora ile Fikret Hakan ağız ağıza verip "Banker bilmemne" diye bağırmamalıydı."Vesikalı Yarim'in" yakışıklı manavı İzzet Günay saçlarına dökülen aklardan bu kadar nefret etmemeli, (çünkü Mithat Cemal Bey'in ada vapurunda Lüsyen Hanım'a hitaben verdiği ince cevabı tahattur etmelidir.Lüsyen Hanım, uzaklardan hayal meyal görünen Uludağ'ın tepesindeki karlara bakarak ve Mithat Cemal Bey'in erken ağarmış saçlarını ima ederek "Uludağ'ın başı ağarmış" dediğinde şair, "öyledir hanımefendi, mübarek yüksek yerlere vakitsiz düşer" dememişmiydi.) Sema Özcan bir çorap fabrikatörü ile yuva kurup sinemayı vaktinden önce terketmemeliydi.
Sayfa 59 - Ötüken Yayınları 1.baskı
İstanbul'a Kaçanlar :)
Gençlik yıllarımda bizden birkaç yaş daha büyük abilerimiz arasında bir taşra geleneği olarak "İstanbul'a kaçma" hadiseleri olurdu.Yeşilçam'dan ilham alan bir avantür saymak konusunda mütereddidim.Ceberrut babaların baskısından gözü yılan bazı abilerimiz ceplerine bir otobüs parası ile iki simit parası koydukları gibi sırlara karışırlar, anneler gözü yaşlı sokaklara düşer, yakın arkadaşlarından binbir minnetle "teyze o İstanbul'a kaçtı" haberini alıp ferahlar, yüreği kaldırım taşı gibi sert babalar, "iyi halt etmiş eşek sıpası biraz sürünsün de aklı başına gelsin" diyerek buharlı öfkeler solurlardı.Onbeş gün sonra açlıktan benzi süzülüp, sekiz on kilo kaybetmiş avantüriye ruhlu abilerimiz süklüm püklüm memlekete avdet eder, ilk gün esaslı bir baba dayağını müteakiben baba ocağının kıymetini kemiklerine kadar hissetmiş ve görmüş geçirmiş bir hayat adamı edasıyla bizlere feylosofăne öğütler verir, ısrarlarımıza dayanamayarak başlarından geçenleri anlatırlardı,; harçlıkları ikinci günün sonunda biter,Gülhane parkında sırtlarına gazete çekerek geceler, fırınlarda hamurkărlık, Sarayburnu'nda simitçilik ederek geçinmeye çalışır, geçinemeyince uzak akrabalardan para dilenir ve memleket otobüsüne bir bilet aldıktan sonra lahza durmaz dönüp gelirlerdi.
Sayfa 56 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Gönül yarası hariç
Vaktiyle gönül yarası hariç hemen her şeyin onarılabildiği ve yeniden kullanıma sunulduğu zamanlar vardı.Çorap, çamaşır yamanır, elbise tersyüz edilir, kitap yapıştırılır, baca aktarılır, duvar sıvanır, tencere kalaylanır, duvar badana edilir, ayakkabı ökçelenirdi.çatısından temeline kadar her evde, o evin içinde yaşayanların himmet ve marifetiyle tamir edilebilecek yüzlerce ayrıntı mevcuttu.Ancak pek çaresiz ve elzem durumlarda "usta" ya müracaat edilir, lakin işlerin tamamına yakını o mekanda yaşayan insanlar tarafından halledilirdi.Bundan "ahşap evler pek dayanıksızmış" mânâsı da çıkarılabilir ama kıssanın asıl hissesi daha farklı bir nüktede gizlenmektedir; eski hayat tarzı, yedi yaşındaki çocuktan, evin yaşlı büyükannesine kadar herkesin doğrudan veya dolaylı olarak eşyâya müdahale edebildiği ve fiziki çevreyi icabında bizzat inşa edebildiği, kısaca insan ve eşya münasebetinin bugünkü ölçüde yabancılaşmadığı bir iklimde cereyan ederdi."Usta" tipi işte bu iklimin içinde tasarımdan üretim organizasyonuna, imalattan bakıma varana kadar bütün mühendislik ve teknisyenlik hünerlerini şahsında ictima etmiş, neredeyse yarı mistik hususiyetler taşıyan bir insandı.
Sayfa 35 - Ötüken Yayınları 1.baskı
Ah sadelik
Biz şimdi geveze bir nesiliz ; dünya ahvali karşısında pürtelaşız, bilgiye, fenne, sanata, imara ve umrăna susamışız ; her daim şikayet ve feveran halindeyiz ; acelemiz var ; koşuşturmadayız.Bizden öncekilerin yüzyıllarca dil ile damak arasında tutup oradan kalbe indirdiği değerler, bizim dilimizde tereddüdün iffetsizleştirdiği "abra kadabra" kelimeleri derekesine düşmüş.Eserlerimizden tüten ter kokusu, sanatımızı fersûleştiriyor.İlham kuyuları kupkuru, rüyalarımız kabuslarla bölünüyor.Çenelerimiz kelime değirmeni, zihnimiz cümle cüruflarıyla mülemma, dudaklarımız abese mahkum ve gönlümüz küçük rüşvetlerin lezzetiyle şadüman. Ah sadelik fikrini nerede kaybettik biz?
Sayfa 18 - Ötüken Yayınları 1.baskı
38 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.