Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Eylül 2023

Yedikıta Dergisi - Sayı 181

Yedikıta Dergisi

Yedikıta Dergisi - Sayı 181 Gönderileri

Yedikıta Dergisi - Sayı 181 kitaplarını, Yedikıta Dergisi - Sayı 181 sözleri ve alıntılarını, Yedikıta Dergisi - Sayı 181 yazarlarını, Yedikıta Dergisi - Sayı 181 yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Biz eslafi (ecdadı) ihmal etmekte pek ileri gidenlerdeniz. Eslafını öğrenmekte ihmal gösteren bir cemiyet, tarihini unutuyor demektir. Tarihi yapan, vakalardır. Vakaları yapan da eşhastır (şahıslardır). Eşhâs olmasa ne vaka olur ne de tarih..."
Mahmut Kemal İNALKitabı okudu
Ateşli silahlar
Memlûk Sultanı Baybars döneminde, Suriye'de yaşayan Hasan er-Rammah'ın (v.1295) el-Fürûsiyye ve 'l-Menâsîbü'l-Harbiyye isimli eserindeki, roket sistemiyle çalışan torpidoların yapımı ile ilgili bilgiler ve çizimler ile Zerdkaşî'nin kitabında, bol çizimlerle destekleyerek anlattığı ilginç silahlar yer alır. Bunların içerisinde parça tesirli (cam kırıkları vs.) bombalar, el bombaları, fitilli yangın okları, üzerine fırlatıcı mini roketlerin monte edildiği oklar, patlayan mızraklar, karûreler ve topuz biçimindeki bombalar, bu dönemde ulaşılan noktayı göstermektedir. Askerî mühendislikle ilgili bu bilgiler tabii ki teoriktir. Pratikteki uygulamalar ise hadiseleri nakledenlerin anlattıkları kadarıyla öğrenilebilmekteyiz.
Reklam
9 EYLÜL 1855 Osmanlı coğrafyasında ilk telgraf hattının tamamlanması, 8 yıl sürdü. İlk hat, Sivastopol yakınlarındaki Balaklava'dan, Varna ve Edirne üzerinden İstanbul'a çekildi. O tarihlerde Kırım Harbi devam ediyordu ve İstanbul'a çekilen ilk telgraf, Malakof Zaferi'ni haber veriyordu. O tarihte itibaren telgraf, bütün Osmanlı topraklarına yayıldı Avrupa'da ilk telgraf hatlarından biri, Osmanlı'da kullanılmaya başlanmıştı. 1875 yılına gelindiğinde 37.643 kilometreyi bulan telgraf hattı, uzunluk bakımından dünyada beşinci sıradaydı.
Sultan Melikşah'ın yadigârı Îsfahan Ulu Cami ve...
Yedikıta Dergisi - Sayı 181
Yedikıta Dergisi - Sayı 181
Bağdat Ve Dımaşk:Meydan Okumanın Merkezi
Selçuklular Bağdat'a geldiklerinde karşılaştıkları manzara ibretlikti. Bağdat'ı işgal eden Şiî Büveyhîler, Abbasî halifesini tahakkümleri altına almışlardı. Selçuklular, öncelikle Büveyhîleri bertaraf ederek bu duruma son verdiler. Akabinde medreseler açarak kalemle de mücadele etmeye devam ettiler. Çünkü bu topraklar, Gulat-ı Şia adları altında İsmailî, Bâtınî, Dürzi, Nusayrî gibi Ehl-i Sünnet harici fırkaların yoğunlukta olduğu bölgeydi. Bu sebeple Bağdat ve Suriye topraklarında Bâtınî mezheplerle ilmî sahada da mücadele etmek üzere eğitim müessesleri kurmak gerekiyordu.
Maddi imkânı yetersiz olan ya da uzak bölgelerde ikâmet etmekte olan kabiliyetli ve ilim öğrenmeye meraklı talebeler, vakıflar sayesinde geçim kaygısı yaşamadan ilmî faaliyetlerini sürdürmüşlerdi...
Reklam
Yapay zekâ ile oluşturulmuş Nizâmiye Medresesi ve içi
Yedikıta Dergisi - Sayı 181
Yedikıta Dergisi - Sayı 181
11.asır, yeni bir cihan devletin doğuşuna şahitlik ediyordu. Temeli, Orta Asya bozkırlarında Selçuk Bey tarafından atılan devletin sınırları, kısa sürede büyük bir coğrafyaya yayılacaktı. Devletin asıl kurucuları Tuğrul ve Çağrı Bey liderliğindeki fatihler, uçsuz bucaksız topraklarda durmaksızın atlarını sürecekler; sonraki hükümdarlara cihan hâkimiyeti için mihmandar olacaklardı. Atalarının yolundan giden bozkırın bilge sultanları, altında huzur buldukları sancaklarını, hep ileriye daima ileri götürecekler; çift başlı kartal, doğuda Çin Seddi'ne, batida Akdeniz'e, kuzeyde Kafkas Dağları'na, güneyde ise Hint Denizi'ne kadar ulaşacaktı.
Reklam
Namazından Tanıdı
Maliye Nazırı Saffetî Paşa, zaman zaman namazda imamete kendisi geçer, namazda ta'dîl-i erkânda mübalağa eder, kıraeti de çok uzun yapardı. Bir gün, Yeni Cami'de son cemaat yerinde imamete geçti. Cemaatin çoğunun esnaf ve vakitlerinin sınırlı olduğunu düşünmeden mutat olduğu üzere namazı uzattı. İlk rekâtın bir türlü bitmediğini gören, diğer rekâtların da uzayacağını düşünen cemaatin çoğu, münferiden namazını kılıp gidiyordu. Paşaya uyarak cemaat olmuş Fatih müderrislerinden âlim bir zât, namazdan sonra kendisine yaklaşarak sordu: "Hazret, siz Saffetî Paşa mısınız?" Saffetî Paşa: "Evet, nereden bildiniz?" diye sorunca, şöyle cevapladı: "Namazınızdan..."
Dün Ve Gün
Eski Türklerde, gece ve gündüz, güneşin batışından önceki ve sonraki zamanı ayırarak gece-dün (tün) ve gündüzün (kün) şeklinde kullanılmaktaydı. (Oğuz Türkçesindeki g-k ve d-t değişimine uğramıştır.) Dün ü Gün ve Tünekün şeklinde, gece-gündüz anlamında kullanımı görülmektedir. Zamanla, gün kelimesi gündüz olarak kullanılmaya devam ederken "dün-tün" kelimesi "geç" kökü ile genişleyerek "gece" şeklinde kullanılagelmiştir. Dün kelimesinin gece anlamı, günümüzde tavukların bir yere yerleşerek gecelemesi manasında, "tünemek" tabiriyle kullanılmaya devam etmektedir.
Bin Kişiye Bedel
Fatih Sultan Mehmed Han devrinin ileri gelen âlimlerinden Muhyiddin Mehmed Efendi (Manisazâde), İstanbul'da Ayasofya Medresesi'nde ders görmüş, sonrasında Molla Hüsrev Hazretleri'nin hizmetinde müderrislik yapmıştır. Manisazâde, talebeliği sırasında medresenin üst katındaki bir odada kalırdı. Büyük bir azim ve gayretle ders çalıştığı için kandili seher vaktine kadar hiç sönmezdi. Sultan Mehmed Han, Saray-ı Amire'den o ışığı görür, ama odada kimin kaldığını bilmezdi. Padişah bir gün Molla Hüsrev'e en faziletli talebelerinin kimler olduğunu sordu. Molla Hüsrev: "Manisazâde'dir." deyince sultan: "Ondan sonra en makbulünüz kimdir?" diye sordu. Tekrar "Manisazâde'dir." cevabını alınca sultan: "Bunlar iki ayrı kişi midir ki benim iki defa sualime de aynı cevabı verdiniz?" dedi. Molla Hüsrev: "Padişahım! Manisazâde iki değil, bir kişidir. Lakin bin kişiye bedeldir!" diye cevap verdi. Bunun üzerine Fatih Sultan Mehmed Han: "Bu talebe filanca odada mı kalıyor?" diye sorarak, her gece ışığı yanan odayı tarif etti. Molla Hüsrev: "Evet, odasının ışığı yanan kişi, budur." dedi.
Mustafa DedelerKitabı okudu
Berceste
Yedikıta Dergisi - Sayı 181
Yedikıta Dergisi - Sayı 181
Fotoğraf: Kapuz/Zonguldak - Hat: Osman Yiğit
Kuruluş Devrinden Beri Dua Orduları Vardı
Yine bu dua ve hatimler yapılırken, günahsız çocukların bulundurulmasının talep edilmesi dikkate şayandır. Buradaki amacın, günahsız sabilerin, yapılan dua ve hatimlere iştirak ederek "Amin" demeleri sureti ile bu ibadetlerin Rabbimiz tarafından kabulüne vesile kılınmak istenildiği anlaşılmaktadır.
69 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.