Britanya'dan, Kaptan Robert Falcon Scott ve Norveç'ten Roald Amundsen. İkisi de Güney Kutbu'na ulaşan ilk insan olmayı hedeflediler. Çıktıkları seferi, biri zaferle diğeri hüsranla bitirdi.
Scott, 1902'de daha önce Güney Kutbu'na ulaşmayı denemişse de çeşitli sorunlar çıkınca geri dönmek zorunda kalmıştı.
Kaşif Amundsen ise aslında Kuzey Kutbu'nu ilk keşfeden olmak istiyordu fakat oraya başka biri ulaşınca (Amerikalı kâşif Robert E. Peary), rotasını güneye çevirdi. Nihayetinde 14 Aralık 1911'de Güney Kutbu'na ilk ayak basanlar, Amundsen ve ekibi oldu.
Kurdukları çadır, diktikleri Norveç bayrağı ve çektikleri fotoğrafla bunu tescillemiş oldular.
Falcon Scott ve ekibine gelince, 17 Ocak 1912'de Güney Kutbu'na ulaştılar ve Amundsen'in kendisini geçtiğini öğrenerek hayal kırıklığına uğradılar. Scott, çileli dönüş yolculuğunda yorgunluk, açlık ve aşırı soğuktan zayıf düşerek iki adamıyla birlikte öldü.
Padişahın Olduğu Her Yerdeler
İmâm-ı sultânîler, padişaha yakın olmaları hasebiyle, devlet teşrifatındaki önemli merasimlere katılırlardı. Onların yer aldığı merasimler genel olarak şöyledir: Arefe günü ve bayramlaşma merasimi, Hırka-i şerif ve velâdet duası merasimi, şehzâdelerin tahsile başlamasıyla yapılan "Bed-i Besmele" merasimi, şehzadenin Kur'ân-ı Kerîmi hatmetmesi münasebetiyle gerçekleştirilen merasim, şehzadenin sünnet merasimi, padişahın evlatları için yapılan düğün ve askerî merasimler şeklinde zikredilebilir.
Fizikçi Isaac Newton'un meşhur hadisesinde elma yerine Nasreddin Hoca'nın dediği gibi balkabağı düşseydi ne olurdu?.. Peki yer çekimi, bu hadiseden önce yok muydu, bilinmiyor muydu?
Malumunuzdur ki Osmanlı padişahları, her şeyden evvel din-i mübin-i İslâm’ı layıkıyla yaşamaya gayret etmişler; her daim İslâm’ın hizmetkârı olduklarını fikren ve fiilen göstermişlerdir. Hayatlarını Ehl-i Sünnet üzere yaşayan sultanlar, maneviyatlarına son derece dikkat etmişler; namaz vecibelerini cemaatle eda etmeye özen göstermişlerdir. Peygamber Efendimiz’in (s.a.v.), namazı cemaatle kılmayı teşvikleri sebebiyle de namazlarını, hususî imamlarının arkasında cemaatle eda etmişlerdir. İmâm-ı Sultânî veya İmâm-ı Hakânî diye tabir edilen padişah imamlarına dair detaylar, dosyamızda sizleri bekliyor…
Asr-ı saadette İslâm'a davet için etraftaki yöneticilere, Peygamber Efendimiz (s.a.v.) tarafından bizzat mektuplar gönderilmiştir. Bu mübarek davete, herkes nasibi ölçüsünde icabet etmiştir. Biri vardır ki kendisine hem icabet etmek nasip olmuş hem de icabet ettiği için şehitlik mertebesine ulaşmıştır. Bu zât, Doğu Roma (Bizans) Valisi Ferve bin Amr'dır...