Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri

Ahmet Yaşar Ocak

En Eski Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri Gönderileri

En Eski Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri kitaplarını, en eski Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri sözleri ve alıntılarını, en eski Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri yazarlarını, en eski Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
316 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
Yine Ahmet hocam yine çok güzel bir eser. Tarihçilerimizin pek girmediği Osmanlılar'da islamın gelişimi,yayılması,meydana çıkan tasavvufi akımlar,Safeviler vb. birçok konuya eleştirel açıdan yaklaşan Ahmet hocaya teşekkürler. Okuyun, okutturun
Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleri
Yeniçağlar Anadolu'sunda İslam'ın Ayak İzleriAhmet Yaşar Ocak · Kitap Yayınevi · 201122 okunma
Sonuç olarak, ne Şeyh Edebalı'nın ahiliği, ne Osman Gazi'nin kayınpederi ve hukuk danışmanı olduğu, ne de ahilerin reisi sıfatıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluşuna büyük destek verdiği konusu ilk Osmanlı tarihçilerinin birer kurgusu olmaktan öteye geçemiyor görünmektedir. Ama onun ileri gelen nüfuzlu bir Vefaiye şeyhi olarak önemli bir rolünün bulunduğu da herhalde kabul edilmek zorundadır.
Sayfa 21 - Kitap yayıneviKitabı okudu
Reklam
Bizim kanaatimize göre, Aşıkpaşazade Osman Gazi'nin Şeyh Edebalı'nın damadı olduğu konusuna özel bir önem atfetmesinin ve bunu eserinin birçok yerinde müteaddit defalar vurgulamasının sebebi bizce oldukça açıktır: Şunu bir kere daha hatırlatalım ki, Aşıkpaşazade, Anadolu Selçukluları döneminde büyük bir isyan hareketi başlatarak Selçuklu iktidarının sarsılmasına katkıda bulunan Baba İlyas-ı Horasani'nin torunudur ve eserini 15. yüzyıl sonlarında, II. Bayezid döneminin başlarında yazmıştır. Şeyh Edebali ise büyük dedesinin halifelerindendir. Dolayısıyla o eserini yazdığı sırada meselenin esasını bilen pek kimse yoktur. O, Osman Gazi'yi büyük dedesinin halifelerinden birinin damadı yaparak Osmanlı hanedanını büyük dedesi, dolayısıyla kendi soyuyla bağlantılı hale getirmek suretiyle, çok muhtemeldir ki, hem kendine büyük bir şeref payı çıkarmış, hem de vaktiyle devlete karşı ayaklanmış sülalesini böylece aklamış olsun.
Hulul, yani tanrının insan bedeninde tecelli etmesi, tenasüh, yani insan ruhunu ölüm sonrasında bir başka insanda yeniden bedenlenmesi İmamiye Şiiliği'nin asla kabul etmediği bir inançtır. Oysa bu iki inanç Nazari İsmailiğinin temellerindendir.
Tarihçi, 1464'teki Trabzon seferinden bahsederken, kendisini ziyaret ederek bunca zahmetlere ne için katlandığını soran uzun Hasan'ın annesine hitaben Osmanlı sultanının ağzından şu sözü nakleder: Bu zahmetler din yolundadur kim, ahiretde Allah hazretlerine varıcak inayet ola direm. Zira kim bizim elimizde İslam kılıcı vardır ve eğer biz bu zahmeti ihtiyar itmesevüz bize gazi dimek yalan olur.⁵
Sayfa 38 - 5. Bkz. Aşıkpaşazade Tarihi, yay. Ali Beğ, İstanbul 1332, s.160.Kitabı okudu
Osmanlı İmparatorluğu İstanbul'u almakla yalnız Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'nun bir şehir olarak başkentini ele geçirmemiş, aynı zamanda onun yapısal mirasına da (merkeziyetçilik ve militaristlik) vâris olmuştur. Bu sebeple Osmanlı İmparatorluğu'nu Üçüncü Roma İmparatorluğu olarak değerlendirenler bu açıdan haklıdırlar.
Reklam
Sonuç olarak kısaca özetlemek gerekirse, 16. yüzyılın ilk yansında Anadolu'da görülen mehdici karakterli bu hareketler, gerçek anlamda bir mehdilik hareketi, veya bir mezhep mücadelesi niteligini taşımaktan çok giderek çözülmeye başlayan Osmanlı Anadolusu'nun sosyoekonomik yapısının ve buna gerekli teşhisi koyamadığı için baskı yoluna sapan Osmanlı merkezi yönetiminin yol açtığı birer tepki hareketidir denebilir.
Bilindiği gibi, İslam dininin teorik yapısı gereği İslam'da dini sınıflar ve zümreler yoktur. Yani teorik olarak İslamiyet (özellikle Sünni İslam) Hıristiyanlık, Budizm, Maniheizm vb dinlerde oluşmuş, hiyerarşik bir sisteme dayalı, birtakım ruhani yetkilerle donatılmış din adamları zümresine yer vermemiştir.
Nakşibendiliğe gelince, Fuad Köprülü'nün ifadesiyle Maveraünnehir'in gelişmiş Sünni kültür çevrelerinde Moğol putperestliğine bir tepki olarak teşekkül eden bu tarikat Buharalı Şeyh Muhammed Bahaeddin Nakşibend'in (ö. 1389) adına izafetle anılır.
Sayfa 113Kitabı okudu
Daha 12. yüzyılda Orta Asya'da, eski Türk inançları, Şamanizm, Budizm, Zerdüştlük ve Maniheizm kalıntılarıyla Yesevilik'ten de etkilenen Haydarilik vasıtasıyla senkretik bir mistik yapıya varis olan Bektaşilik 10. yuzyılda Kalenderiliğin bütün özelliklerini yansıtıyordu.
Sayfa 116Kitabı okudu
50 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.