Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Türkçe Günlükleri

Yıldızların Suya Döküldüğü

Feyza Hepçilingirler

En Eski Yıldızların Suya Döküldüğü Sözleri ve Alıntıları

En Eski Yıldızların Suya Döküldüğü sözleri ve alıntılarını, en eski Yıldızların Suya Döküldüğü kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Edebiyat neden vardır, neden yüzyıllardır insanlar bıkmadan usanmadan şiirler söyler; öyküler, romanlar yazarlar? Edebiyat, bir anlamda insanın ölümlü oluşuna başkaldırısı değil midir? Sevmediği, ısınmadığı ölüm düşüncesini, bu yolla yenmeye çalışması, ölüm karşısındaki yenikliğini bu yolla utkuya çevirme çabası; hatta başarısı değil midir?
Yazmakla bir biçimde ilgili olan herkes Türkçeyi doğru kullanmalıdır; ama salt yanlışsız bir Türkçe kullanıyor diye kimse yazar olmaz. Hatasız bir dille yazmak, yazılanı edebiyat yapıtı yapmaya ne yazık ki yetmiyor. Dili doğru kullanmak bir yazarın olmazsa olmazıdır. Bunun üstüne ne eklediği önemli.
Reklam
Herkesin kendi zamanı varmış ve zamanı "o zaman" yapan birtakım temel ögeler... Yüzlerini görmediğimiz; ama var olduklarından hiç kuşku duymadığımız birileri, yaşam alanımızı daraltma, beğeni düzeyimizi düşürme konusunda öyle canla başla çalışıyorlar ki yürürlükteki yaşam tarafından dışlandığımızı, giderek yalnızlaştığımızı, hiçbir şeyimizi paylaşacak kimsesizin olmadığını düşünmeye başlıyoruz ve zaman, böylece bizim zamanımız olmaktan çıkıyor.
Dilin kültüre, yaşama uyarak değişmesi doğal; buna kimse bir şey diyemez. Yaşanan neyse onu yansıtır dil; ama anımsatma görevi hiç mi kalmaz?
Biz çocuklarımızı kendi masallarıyla, kendi kültürüyle büyütemiyoruz. Başka kültürlere özenti içinde büyüyen çocuklarımızın gözü dışarıda oluyor, bir biçimde yurt dışına çıkmaya, o özendiği kültürle kucaklaşmaya can atıyor gençlerimiz. Kendi toplumlarıyla ilgili olumlu düşünceler besleniyorlar çünkü. Hatta, kendi toplumlarından nefret ediyorlar.
Reklam
Herkese nereden geldi bu kitap yazma hevesi, bilmiyorum. Kimler yazıyor, neler yazıyor, onu da bilmiyorum; bildiğim şey, bu gidiş, kitap kavramını, yazar kavramını eskitecek, edebiyatın saygınlığına gölge düşürecek.
Öğrenci düşünmeyi öğrenmeden, okuma alışkanlığını edinemeden, topluluk karşısında konuşma becerisine kavuşmadan, herhangi bir konuda birkaç sayfa yazma rahatlığına ulaşmadan gelmemeli üniversiteye. Üniversiteyi bitirdiğinde de Türkçenin içinde, evindeymiş gibi rahat hareket edebilecek konuma ulaşmış olmalı.
Türkçe doğru dürüst öğretilmezse İngilizce ya da başka bir yabancı dil hiç öğretilemez. Türkçeyi 200-300 sözcükle konuştuğundan yakındığımız çocuk, İngilizceden de 200-300 sözcük öğrense ne olur? Yaşama alanı bu sözcüklerle sınırlanır; iki dilde de kekeme olur ve matematiğin yasaları burada geçmez: İki yarım dilden bir bütün dil çıkmaz.
Dili iyi bilmekle yazar olunsaydı bütün dilbilimcilerin; hatta dilbilgisi öğretmenlerinin başyapıtlar yaratmaları gerekirdi.
Reklam
32 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.