Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Yunus Emre Menkıbeleri

Mustafa Özçelik

Yunus Emre Menkıbeleri Gönderileri

Yunus Emre Menkıbeleri kitaplarını, Yunus Emre Menkıbeleri sözleri ve alıntılarını, Yunus Emre Menkıbeleri yazarlarını, Yunus Emre Menkıbeleri yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
"Sufilere sohbet gerek ahilere ahret gerek Mecnunlara leyli gerek bana seni gerek seni"
Sayfa 113Kitabı okudu
"Buna gönül dili demek de mümkündür. Bu dil,ancak hak aşıklarına mahsustur:'onlar sadece insanlarla değil,bütün mahlukat ile gönül dilinden konuşan kimselerdir. Sıradan insanların hissedemediğini onlar hisseder, duyamadığını onlar duyar. Kainattaki canlı cansız her şey şuurludur ve kendi dillerince Hakkı zikir halindedir. Onların dilini aşıklar anlar, sesini onlar duyar.'"
Sayfa 107Kitabı okudu
Reklam
“Yunus Emre bir gün Konya’ya giderken uğradığı bir köyün imamı ile sohbet ettikleri bir sırada bir kişi gelerek Yunus Emre’ye “bir hastamız var. Bir ilaç tertibi lütfeder misiniz?” der. Yunus Emre de “ben size bir ilaç tertibi haber vereyim ki kendiniz pişirin” demiş ve şöyle bir reçete vermiş: Tevbe kökünü istiğfar yaprağıyla birlikte kalp havanında tevhid tokmağıyla döğüp insaf eleğinden geçirip muhabbet balı ile aşk ateşinde pişirip kanaat parmağıyla sabah akşam yiyin. Gayet iyi gelecekti
Mükrimin Halil Yinanç, Anadolu Türklerinin tarihinin, gerçek manada teşkilatlı olarak Selçuklular ile başladığı düşüncesinde olup devleti kuranları Oğuz Türk'ü ve Türkmen olarak tanımlamaktaydı. Selçuklu Devleti'ni kuran Selçuk Bey'in İslam'ı kabulüne büyük bir önem atfederek kendi ırkından olmalarına rağmen putperest Türkler diye tanımladığı Türk boylarına karşı vermiş olduğu mücadelenin önemine değinmişti. Selçuk Bey'in torununu, Sultan Tuğrul Bey'i ise dünya tarihinin en büyük cihangirlerinden biri olarak nitelendiriyor, onu öncelikle Türklüğe ve İslâm tarihi içinde de Anadolu'nun fethine katkıları münasebetiyle müceddid bir şahsiyet olarak değerlendiriyordu.”* Yinanç'ın Anadolucu anlayışına göre Anadolu'nun siyasi ve kültürel yapısında meydana gelen dönüşümde Tuğrul Bey'in rolü göz ardı edilemeyecek kadar önemliydi.
Yunus Emre, dağda odun hazırlarken kuşlar başta olmak üzere onlarca vahşi hayvan etrafına toplanırdı. Yunus, onlarla hâl dilinden konuşurdu. Öyle ki tilkiler, kaplanlar, yılanlar,kurtlar, sincaplar Yunus’un ormana girdiğini görünce odun kestiği yere üşüşürlerdi. Bir gün, buradan geçmekte olan bir yabancı seyyah, bu hali gördü. Uzaktan bir süre Yunus’u seyrettikten sonra selâm vererek:” Oduncu derviş. Bu ne hâl? Hayvanlarla bile dost olmuşsun? Bu Anadolu dervişleri hep böyle midir ? Çünkü Bursa’da bir derviş tanıdım. Geyiklere biniyordu, ” Geyikli Haşan” derlermiş adına. Çok güzel sözler söylüyordu. Burada da sen!.. Vahşi hayvanlar kaçmıyor sizden. Şaşılacak şey…” Yunus, yabancıya şöyle dedi: ” Geyiklide gördüğün de biz de gördüğün de Hak’tır yabancı. Hak ile birlik olunca cümle varlıklar biliş olur”.
“Tapduk Emre bir gün mürritlerine “Bugün hepiniiz dağa çıkınız ve bana çiçeklerden demetler getiriniz. En güzel demeti hazırlayana bir hediyem olacak. dedi. Dervişlerin hepsi kırlara çıktılar. Demet demet çiçekler hazırlayıp şeyhlerine koştular. Yunus ise en sona kalmıştı. Derken, akşam üstü tek bir papatya ile çıkageldi. Zaten Yunus'a karşı gizli bir haset içinde olan bazı dervişler; “Şuna bakın hele!.. Bula bula bir tek papatya getirmiş diye fısıldaştılar. Tapduk, olayın hikmetini Yunus'tan sordu. Yunus; Şeyhim, kırları dolaştım, hangi çiçeğe varsam Allah'ı zikreder buldum. Hiçbirini koparamadım. Akşama doğru bir papatya bana seslendi; “Gel Derviş Yunus. Benim kellemi kopar. Ben bugün Rabbime zikirden gafil oldum. Ölmek bana haktır, beni götür şeyhine” diye inledi. Ben de size onu getirdim.* Bu menkıbede Yunus, yeni bir imtihanla karşı karşıyadır. Ama burada imtihan edilen sadece Yunus değil aynı zamanda diğer dervişlerdir. Zira onlar Yunus'un samimiyetle yaptığı hizmetten dolayı bu yolda aldığı merhaleyi görememişler, dolayısıyla şeyinin nazarındaki yerini tıpkı Mevlâna dervişlerinin Şems'i kıskandıkları gibi kıskanmışlardır. Bunu biraz sonra aktaracağımız “Şeyhin Kızı” menkıbesinden anlıyoruz. Onlar, Yunus'un sadakatle yaptığı hizmeti “Şeyhin kızını seviyor da onun için yapıyor” şeklinde yorumlamışlardır. İşte Tapduk Emre de hem Yunus'taki terakkinin görülmesi hem de ham dervişlere bir ders vermek için onu ve dervişlerini böyle bir imtihana tabi tutmuştur. Tabi imtihanı başaran Yunus olmuş, diğerleri ise yaptıkları hatayı böyle bir tecrübeyle görme, anlama imkânı bulmuşlardır.
Reklam
“Fedakâr derviş tam kırk yıl bu hizmette bulundu. Odunu sırtına vurup getirirdi. Ama yaşını ve eğrisini kesmezdi. Bir defasında Tapduk Emre: “Yunus Can, dağda hiç eğri odun yok mu ki hep düzgün odunlar getirirsin” diye sordu. Yunus da “Şeyhim, burası öyle bir Hak ve doğruluk kapısı ki, buraya değil eğri adam, eğri odun bile giremez.” dedi.”
“Yunus, buğdayları alıp yola koyuldu. Bir an önce köyüne gitmek isteğinde idi. Fakat köyün aşağısına gelince, önüne çıkan yokuşu çıkar çıkmaz 'ne olmayacak iş etim ben, dedi. Vilayet erine vardım. Bana nasip sundu, her alıcın çekirdeği başına on nefes verdi, kabul etmedim. O nasipten mahrum kaldım. Döneyim tekrar varayım, belki gene himmet
Bir Menkibe Bir Yorum
“Moğolların Anadolu'yu kasıp kavurduğu yıllardı, Sivrihisar'ın güneyinde Sarıgök yahut Sarıköy diye bilinen bir köy bulunmaktaydı. O köyde doğmuş olan Yunus Emre adında biri var idi. Ekincilikle geçinir, yoksul bir adamdı. Moğol zulmü yetmezmiş gibi bir yıl kıtlık olmuş, ekin bitmemişti. Yunus'u da köylüleri gibi açlık korkusu sarmıştı. Bir çare
33 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.