Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Anlatılan (Öykülenen) Zaman

Zaman ve Anlatı:Dört

Paul Ricoeur

Sözler ve Alıntılar

Tümünü Gör
"Gerçek" geçmişin tarihsel bilgi yoluyla temsil edilmesi sorunu şu basit sorudan doğar: Tarihsel geçmişe uygulanmış "gerçek" terimi, ne anlama gelir? Bir şey "gerçekten" vuku bulmuştur dediğimizde, ne söyleyebiliriz?
Sayfa 235
Şiir sanatını tarihe karşıt olarak konumlandırdığı aynı sayfada,  tragedya yazarları, "gerçekten tanıklık etmiş insanlar" sayılmaları bakımından övülür: "Nedeni işte budur: Mümkün olan,  ikna edicidir: Olmamış olanın mümkün olduğuna ise artık inanmayız; Oysaki olmuş olanın mümkün olduğu apaçıktır" (1451  b 15-18). Aristoteles burada, ikna edici olmak için, muhtemelin [probable], olmuş-olan ile bir gerçeğe benzerlik ilişkisi içinde olması gerektiği fikrini aşılar. Ulysses'in, Agamemnon'un, Oedipus'un geçmişin gerçek kişilikleri olup olmadığını bilme  kaygısını aslında taşımaz; ama, tragedya, ilk işlevi hafıza ile  tarihi atalar çağının arkaik kaynaklarına yeniden bağlamak  olan efsanenin dibine dalışı simüle etmelidir.  Ne yazık ki geçmişin kurmaca yoluyla bu simülasyonu,  gerçekçi romanın tetiklediği estetik tartışmalarıyla sonradan  karartıldı. Gerçeğe-benzerlik o sırada, kurmacayı tarihle aynı  düzleme yerleştiren gerçek benzerliğin bir kipliğiyle karıştırıldı. Bu bakımdan, XIX. yüzyılın büyük romancılarının tamamlayıcı tarihçiler gibi, daha doğrusu bu terim icat edilmeden  önceki sosyologlar gibi okunabildiği pekala doğrudur: Roman  burada, insan bilimleri alanında henüz boş olan bir yeri işgal  ediyormuş gibidir. Ama, bu örnek sonuçta en yanıltıcısıdır.  Roman, gerçeğe-benzerlik bakımından en ilginç sorunu, estetik  işleviyle karışık halde doğrudan tarihsel veya sosyolojik bir işlevi yerine getirdiği sırada ortaya koymaz.
100 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.