Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Zıkkımın Kökü

Muzaffer İzgü

En Eski Zıkkımın Kökü Sözleri ve Alıntıları

En Eski Zıkkımın Kökü sözleri ve alıntılarını, en eski Zıkkımın Kökü kitap alıntılarını, etkileyici sözleri 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
Babam, - Soğuk almış soğuk, diyordu. Anacığımsa kurşun döktü, belki nazar değmiştir diye. Bilmem, neremize nazar değecekti bizim? Bir kez, pek öyle akıllı çocuklar değildik, sonra yoksulun kuru ekmek tombulluğu da yoktu üzerimizde, yüzümüzde kanın zerresini bulmak için tam araç gereçli laboratuvarlar ister; iş böyle olunca neyimize nazar değecekti ki? Eh, ana bu, kuzguna yavrusu zümrütüanka görünürmüş... Kim bilir, biz de anamızın gözünde ne eşi bulunmaz, ne nazar değecek çocuklardık... Bin maşallah!.. Kurşun dökmenin bir yararı olmayınca, tüm duaları okuyup okuyup üzerime üfledi anacığım. İki gün de bu duaların etkisini bekledik durduk... Umut, ne iyi şeydi. Doktor parası, ilaç parası vermeden bir çocuğun iyileşmesi, yoksul evi için umutların en iyisiydi.
Baloncuyu da, çok balonu olduğu için dünyanın en mutlu insanı sanırdım.
Reklam
İnsan ağır yükün altına girdi miydi, ağır ağır gideceğine daha hızlı gidiyor. Belki de bu işkence bir an önce bitsin diye...
Çünkü yarın perşembe, anamız hastaneden çıkacak. Çok bekledik o günü anamızı. Ancak ondan bir hafta sonra geldi anamız. Zaten zayıftı, geldiğinde bir deri bir kemik kalmıştı. Ama olsun, tek anamız olsun, değil bir deri bir kemikten, yalnız kemikten olsun...
Sıcak yorgan altından atılma korkusuyla tekme oyununu hemen durdurmuştuk. Ah durur muyduk ki... Bu kez ayak parmaklarımızla birbirimizin ayağının altını kaşır, kıkır kıkır gülerdik. Babam bağırırdı: - Niye gülüyorsunuz ulan? - Birbirimizi gıdıklıyoruz baba. - Eliniz nasıl yetişiyor? - Ayağımızla gıdıklıyoruz baba. - Madem öyle beni de gıdıklayın, ben de güleyim. İki kardeş, babamızı gıdıklar, o gülerken, sanki biz gıdıklanıyormuşuz gibi kahkahalar atar, yorulunca başımıza yorganı çeker, bir arada yatmanın mutluluğuyla hemen uyurduk...
Bedri Emminin rakıcıbaşısı bendim. Gece dokuzlarda bile pijamayla seslenirdi... - Muzooo lan, Muzooo lan! Fırlardım yataktan... - Muzo lan, bi ufak al da gel! Biliyordum ki paranın üstü benimdir. Bunu, anam da, babam da bildikleri için seslenmezlerdi. Daha sonraları bu rakı fasıllarından sonra, Müjgan Ablanın çığlıklarını duymaya başladım. Bağırırdı Müjgan Abla, - Vurma, vurma, diye. Titrerdim yatağımda... - Ah, derdim, bir büyük olsam, bir güçlü olsam, koşsam gitsem kapıya, vursam kırsam, bir yumruk çeksem adamın suratına, kaçırıp götürsem Müjgan Ablayı Bursa'sına... Sonra, anama, - Ana be, öldürüyor Müjgan Ablayı, derdim. Anam, - Hüs ulan, avradı değil mi döver, derdi. Hem döver, hem sever. Bir tür sevgiyi çözmeye çalışıyordum o zamanlar minicik beynimde. Ama bir türlü çözüm yolu bulamazdım.
Reklam
Filmin, en acıklı, en firaklı yerinde kütür kütür kabuklu hıyar yiyen duygusuz insanlar olduğu gibi elindeki dolmasını bize uzatan çok duygulu insanlar da vardı. Ne tatlı gelirdi o dolmalar bana!.. Filmdeki baş kadın oyuncu veremin son devresinde kan kusup duruyor, ben gözlerimden şapır şapır yaş getiren zehir gibi acı biber dolmasını yiyorum. - Vah vah, derdi kadınlar, gazozcu bile ağlıyor. Sanki gazozcular ağlamazmış gibi...
Bizim mutluluğumuz çok basitti. Tencerede yemeğimiz olsun, çıkında ekmeğimiz, lambada gazımız, ocakta çaydanlığımız, yeter de artardı bile...
Sağımızda bir aile otururdu. İfakat'tı kadının adı. Kocası gezgin satıcıydı. Adam akşamları eve gelince, arabayı bir köşeye çeker, ondan sonra da başlardı günlük görevine. Bu görev, karısına dayak atmaktı. Öyle, odanın içinde dövmezdi karısını, sokakta, avluda, nerde yakalarsa orda. Çocuklar için bir eğlenceydi bu. Daha adam karşıdan gözükür gözükmez, çocuklar kapının önüne birikirlerdi. Adam arabayı duvarın dibine koyar, ondan sonra girişirdi karısına, Zavallı İfakat Abla da, iyiden iyiye akortlanmıştı, sessiz sessiz dayağını yer, kocasının arzusunu yerine getirdikten sonra, arabanın üzerindeki meyveleri içeriye taşımaya başlardı. Anam, - Avradın çocuğu olmuyor da, herif ondan dövüyor, derdi. Eh işte, çocukları olanlar bir başka türlü, olmayanlar bir başka türlü. Yine anam, - Bu avrada da dayak amma yarıyor ha, derdi. Gerçekten de öyleydi. Bol şalvarının altında bile diri kalçaları, yürürken tir tir titrerdi. Belki de istese şöyle bir el itişiyle yere devirebilirdi kocasını, ama ah şu saygı denen şey... Kocaya saygı, hiçbir zaman bu kadının elini kullanmasına izin vermezdi, O el ki, kocaya kalkan el, öteki dünyada firil firil yanan bir odun olacaktı. Sert odundan yapılmış adamlara, öteki dünyada bir şey yok muydu acaba?
- Ee hani, biz okuyup büyük adam olacaktık ya baba? - Maşallah, olup gidersin işte oğlum. Allah'a bin şükür bıyıkların da çıktı. Kararı, bizim bıyıklar onaylamıştı. Adam olmuştuk, artık okumaya mokumaya gerek yoktu. Bıyıklarım sağ olsun!..
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.