Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Ziverbey Köşkü

İlhan Selçuk

Ziverbey Köşkü Gönderileri

Ziverbey Köşkü kitaplarını, Ziverbey Köşkü sözleri ve alıntılarını, Ziverbey Köşkü yazarlarını, Ziverbey Köşkü yorumları ve incelemelerini 1000Kitap'ta bulabilirsiniz.
İlhami Soysal, Doğan Avcıoğlu ve ben Davutpaşa Tutukevinden 30 Aralık 1972 gecesi salıverildik. Bizi gözeten bir dostumuz mu vardı? Yılbaşı gecesini dışarıda geçirmemizi mi istemişti?
Sayfa 107Kitabı okudu
Bir askeri araçla Davutpaşa Askeri Tutuk ve Cezaevine götürüldüm. Doğan Avcıoğlu ile İlhami Soysal karşıladılar; öpüşüp kucaklaştık. Doğan’a sordum: — Tuvalet nerde? Gösterdi. — Dur ben bir gidip geleyim. — Acelen ne? — Çiş etme özgürlüğümü kullanacağım. Rahmetli Doğan bunu unutmadı: sırası geldikçe yinelerdi: — Çiş etme özgürlüğü önemlidir.
Sayfa 106Kitabı okudu
Reklam
Ancak sorgucu (albay) işini çabuk bitirmek, sonuca ulaşırsak sabırsızlığı içindeydi. Gözetimi altında bulunduğum “yüzbaşı” da ikide bir yineliyordu: — İlhan Bey, albayı çok sıkma!.. Ben direndikçe işkencenin dozunun da arttırılacağını anlamıştım . Bu süreç, sonunda beni paçavralaşmaya kadar götürebilirdi. Ne yaparsam şimdi yapacaktım. Saatler
Bu dram yalnız sanayileşmemiş Üçüncü Dünya ülkelerinde yaşanıyor. Batı Avrupa’da komünistler, parlamenter demokraside yerlerini almışlardır, ülke yönetimine katılmaktadırlar. Batı Avrupa’nın gelişmiş toplumlarında “komünist” ile “düşman” kavramları özdeşleşmemiştir ve eş anlama gelmez. İlkel bir yaklaşımın ürünü olan bu özdeşleşme, çoğu Üçüncü
Özel harbin bugünkü en ilginç laboratuvarı Nikaragua’dadır. Somoza diktatörlüğünü devirerek demokratik yönetimlerini kurmuş olan Sandinistlere karşı Beyaz Saray “kontraları” destekliyor. Gazetelerde her gün haberlerini okuduğunuz “kontra”lar “kontrgerilla” nın kısaltılmışıdır. Bu örgüte vermek için Başkan Reagan’ın istediği 100 milyon dolarlık yardım Kongrede muhalefetle karşılaşmıştır. Neden? Çünkü Amerika’da sağduyulu çevreler ikinci bir Vietnam istemiyorlar; bir ülke halkını ikiye bölüp birbirine kırdırmakla komünizmin önüne geçilemeyeceğini biliyorlar. “Amerikancı” olmayan yönetimleri ve yurtseverleri “komünist” diye damgalamak ve “düşman” saymak bir ulusun parçalanması, ikiye bölünmesi, kendi içinde kanlı kavgaya tutuşması, iç savaşa sürüklenmesinin başlangıcıdır.
ABD’nin kuramını, ideolojisini, kurallarını, yasalarını, yöntemlerini, örgütlenmesini, yönetmeliklerini hazırladığı “özel harp” daireleri Washington’a “yakın” her ülkede kurulmuştur. Türkiye’de de bu kurum vardır. Başlangıçta bu kurumun ödeneklerini ABD’nin verdiği de saptanmıştır. Özel Harp Dairesi’nin (eskiden bu dairenin adı Seferberlik Tetkik Kurulu’ydu) hangi iyi niyetlerle kurulduğunu bana rahmetli Orgeneral Refik Tulga ve rahmetli Kurmay Albay Faruk Ateşdağlı ayrıntılarıyla anlatmışlardı. Ateşdağlı’nın bu işe çok emeği geçmişti. Özel harp için yetiştirilen elemanların da özel koşullara sahip olmaları gerekiyordu. Televizyonda, sinemada gördüğümüz ve bu gibi işleri kıvırabilecek türden, attığını vurur, tuttuğunu koparır komandolara gereksinim vardı. Duygudan yoksun çelik gibi robotlar, komünistlere karşı acımasız savaşı yürütebilecek ve gerilla saldırılarını söndüreceklerdi.
Reklam
Bir ülke düşünün!... Her an komünistlerin saldırısına uğrayabilir. Eğer bu ülke komünistlerin (Çin ve Vietnam’da olduğu gibi) benimsedikleri gerilla savaşının içine düşerse bu saldırıya “kontrgerilla” (Türkçesi karşıgerilla) taktiğiyle yanıt verilir. Ancak bu bir “özel harp”tir; düzenli ordunun bileceği ve becerebileceği bir savaş değildir. Öyleyse bu “özel harp” koşullarına göre taktik, strateji, eğitim, personel, kural ve hukuk gereklidir. “Özel harp”te en önemli silahlardan birisi istihbarattır. Düşmanın (ki bu düşman aynı ulusun, aynı halkın çocukları oluyor) ne yaptığını ve ne yapacağını bilmek için istihbaratı sonuna dek geliştirmek gerekiyor. Sorgulama ise istihbaratın en önemli yöntemlerinden birisidir.
İnsan Manzaraları
“Tercüman gazetesinde 1986 yılının 12 Mart'ında önce Bay Faik Türün’ün anıları, ardından da Ziverbey Köşkü'nde kimi sanıklardan işkenceyle alınan el yazılı ifadeler yayımlandı. Bay Faik Türün'ün anıları ve ardından gelen dizide üç savunma ya da sav belirginleşiyor: Faik Türün a) işkenceci değildir, b) meşruiyetçidir, c) komünistlere karşı mücadele etmiştir. Bunların üçü de doğru değildir. Devletin yetkilerini kötüye kullanarak (Türk ordusunda generalliğe dek yükselmiş) eski silah arkadaşlarına ve gözaltına alınan sanıklara gizli köşklerde işkence uygulamak, bir insanın siciline yazılacak en ağır sabıkadır.”
Sayfa 123Kitabı okudu
İŞKENCE ALTINDAYIM
12 mart'a doğru Türkiye (i)flasa gidiyordu. Demirel iktidari giderek yoğunlaşan (ş)aibe altındaydı. üniversiteli gençler sokaklarda, meydanlarda hatta universite binalarının catıları altında (k)atlediliyorlardı. Devletin bütün güçleri, aydınları, askerleri, yargıçları, sorumluları, sağduyu sahipleri (e)ndişe içindeydiler. Gidiş (n)ormal değildi. Anayasa çerçevesi ve yönelişlerine göre davranmak isteyen devlet memurlari ve sorumlularına, siyasi iktidar adeta (c)eza tertipliyordu. Siyasi iktidar Aydın yazarları (e)zmek amacındaydı. Toplum yaşamında (a)nayasa uygulanmiyordu. Bazı çevrelerde bir ordu müdahalesi (l)uzumlu görülüyordu . politikacı (t)opluluğu şuursuzdu. (i)stirap çekiyorlardı. bu durumda (n)e yapmalıydı? önce bir fikir (d)ağınıklığo vardı. Tek çıkar yolu (a)tatürkçülükte görüyorduk. ancak atatukculugu gunun kosullarina gore derinligine ve genişliğine bütün boyutlarıyla (y)orumlamak gerekiyordu. işte devrim dergisi bu (i)htiyaçtan doğru. Ancak dergi çıkarmaya yetecek para bulmak gerçekten (m)esele idi.
“Ziverbey Köşkü'nün odasında, USA markalı yatağın içinde başladım yazıyla boğuşmaya... Anladım ki akrostiş yazmak kolay değilmiş... Hem yazı tutarlı olacak, hem suçlarımı itiraf ediyormuşum havası vereceğim, hem kantarın topuzunu kaçırmayacağım, hem köşk erkânına beğendireceğim, hem akrostişleri yerleştireceğim, Üstelik telif hakkı da yok. Ne var ki şimdi telif hakkı da doğdu; çünkü yazılarım Tercüman gazetesinde yayımlandı. İsterim telif hakkımı…”
Sayfa 81 - Çağdaş YayınlarıKitabı okudu
Reklam
“Akrostiş yazmaya karar verdiğimde, birdenbire zamanın niteliği değişti. Sanki vapura, trene, uçağa yetişmek zorundaydım. Zamanla yarışmak gerekiyordu. Geceler boyu her tümcenin sondan ikinci kelimesinin başına akrostiş yöntemiyle söylemek istediğim sözlerin gerektirdiği harfleri koymak için bir çabaya girişmiştim. Ziverbey Köşkü'nün hücresinde de dışardaki yaşamın akrep ve yelkovanı dönmeye başlamıştı. Çoğumuzun günlük yaşantısı nasıldır: -Geç kaldım... -Vakit kalmadı.. - Zamanım yok.. - Acele etsene.. - Kıpırda biraz.. Kadıköy vapuruna yetişmek için koşan yolcuya, ya da köşe yazısını gazeteye yetiştirmek için gerilime düşen yazara dönmüştüm. “
127 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
Türk solunda nefretle anılan bir asker olan Faik Türün paşa komutasında, tümgeneral Memduh Ünlütürk ve ekibinin işkence zoruyla ifadeler aldığı 12 mart 72 döneminin ünlü köşkünde; yazar, gazeteci İlhan Selçuk’un tam 1 ay ‘konuk’ edildiği sorgulama sürecini anlatır. İlhan Selçuk bu köşkte alınan ifadesinde akrostiş yaparak işkence altında olduğunu duyurmaya çalışmıştır. Metinde yazdığı her cümlenin sondan ikinci kelimesinin ilk harfi yanyana geldiğinde "işkence altındayım" cümlesi ortaya çıkmaktadır. Okunulası kitap.
Ziverbey Köşkü
Ziverbey Köşküİlhan Selçuk · Çağdaş Yayınları · 1993131 okunma
"Yeryüzünde gün ışığına lâyık olmayan nice insan var, ama güneş her gün doğar."
Sayfa 102Kitabı okudu
"Annemin güzel bir huyu vardı. Okuduğu kitapların arasına ya bir taze yaprak, ya bir küçük kır çiçeği koyardı. Bir süre sonra yaprağın yeşilliği uçup giderdi; çiçek kururdu; ama yine de yaprak yapraktı, çiçek çiçekti."
Sayfa 79 - Beyazın RenkleriKitabı okudu
"İnsanın insanlaşması kolay olmadı; kolay olmuyor; kolay olmayacak.."
55 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.