Kendimizi ve çevremizi anlayamamanın getirdiği ürküntü dış dünyanın tehlikeli bir alan olarak algılanmasına neden olur. Ancak insanın kendi içinde ürettiği kargaşa dış dünyadaki gerçek tehlikelerden çok daha ürkütücüdür.
Bazıları yaşayarak mutluluğa ulaşmaya çalışacakları yerde, mutlu olabilmek için kendi dışlarında "bir şey olmasını" bekler, ya da nasıl mutlu olunabileceği konusunda sonu gelmez tartışmalar sürdürürler.
İnsan varolduğu günden bu yana sürekli olarak, içinde yaşadığı dünyayı ve evreni tanımaya ve anlamaya çalışmış, ancak bu çabası içinde en az tanıyabildiği varlık yine kendisi olmuştur.
"Hedefi tutturabilirsen, saksağanlara dilediğin kadar ateş et ama unutma ki bir bülbülü öldürmek günahtır. İnsanların bahçelerini didiklemez, mısır ambarlarına yuva yapmazlar. Kalplerini bize açıp şarkı söylemekten başka bir şey yapmazlar. İşte, bu yüzden bir bülbülü öldürmek günahtır."
Sıradan insan, sonsuz yaşamı zemin kabul ederek günlük yaşamını anlamlandırırken, savaşçı, her an ölüm bilincini zemin kabul ederek, günlük yaşamını anlamlandırıyor.
"Aslında gerçek olanda bu değil mi? Yani şu an, kendine özgü ve tek. Sen ve ben, bir daha, şu evrende aynı durumda, aynı çevre, olaylar ve etkileşimler içinde bulunmayacağız. Şimdi ve buradanın tekliğin bilincinde olmak bu. "