Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Okur

Okur
@kitaplargercekdostlardir
15 Oktyabr 2022- 15 Aprel 2024.. •Benim yalnızlığım insanlarla dolu.. #175418606
Loading
İstiqamət ATU♡
Bakü
21 Mart
90 okur puanı
Temmuz 2022 tarihinde katıldı
Bütün hikâyeler güzel başlıyor, sonra bir yerlerde bir şey kınlıyor, bir tel kopuyor... Gözünün içine bakan anne babanla arana bir soğukluk girebiliyor mesela. Ne hayallerle başladığın anneliğe, bezgin, depresif, yorgun devam edebiliyorsun. Evladınla arana görünmez bir sinir bulutu giriyor. Aşık olarak evlendiğin eşinle aranda bir uçurum büyüyor bazen. Bazen, “hayalimdeki İŞ” dediğin işe giderken ayakların geri geri gidiyor. Kazanmak için çırpındığın bölümü bitirmek gelmiyor içinden.. Her eşyasını itinayla, özenle aldığın sıcacık yuvana girmek istemiyorsun, evinden kaçıyorsun. Büyük bir kuyu bu... Umutsuzluk, tükenmişlik, bitmişlik kuyusu... Seni içine çekiyor. Çokuz, hepimizin ayrı yaraları var. O kuyunun içine hepimiz başka bir nedenle düşüyoruz, kimimiz dipte bekliyor, kimimiz düşmemek için zor tutunuyor, kimimiz o kuyuya karşıdan bakıyor. Oysa hayattayız. Hiçbir şey için geç değil. Tutunacağız, zararın bir yerinden dönüp kârımızı hesaplayacağız. Birbirimize destek olarak, düşen birinin elinden tutarak yukarı çekeceğiz. Hem kendimizi hem de başka hikâyelerin kahramanlarını... Yeniden başlayacağız. .. Dünyanın bütün olumsuzluklarına rağmen, güneş her sabah yeniden doğuyorsa, her sabah yeni bir güne açıyorsak gözlerimizi, bunun bize sunulan en büyük şans olduğuna inanıp “yeniden” diyeceğiz... Bir kez daha... Yeniden...
Reklam
İyilik
Bir başkasına yapıldığında insanı rahatlatan, insana “insan olduğunu” hatırlatan; bir başkasından görüldüğünde, sevgini artıran, yüzünü güldüren ve iyi insan olduğunda seni tamam eden, eksiğini kapatan, yücelten bir kelime: İYİLİK. İyiliğin anlamını hızla kaybediyoruz. Kalp meselesidir iyilik. Oysa o da artık akla teslim edilir oldu. Hayat parmağını yüzümüze sallaya sallaya şunu söylüyor: Bu kadar iyi olma. Bu kadar iyi olmak iyi bir şey değil. İyi olursan kullanırlar seni... İyilikten maraz doğar!” Böyle bir yönlendirme meseleyi şuraya getiriyor. İyi olduğuna inanan kişi diyor ki: “Ben hep iyiliğimden kaybediyorum, başıma ne geliyorsa iyi niyetimden geliyor. ” Öyleyse ne yapalım? Hep birlikte kötü mü olalım? Böyle bir bakış açısı olabilir mi? “İyilik” üzerimize düşendir. Kendimize bakıp arızalarımızı tespit edip, hedefler koyalım. “Ben bu noktada yanlışım ve bunu düzeltirsem daha iyi bir insan olabilirim. ” dediğimiz zaman üzerimize düşeni yapmış olacağız. İhtiyacı olana bakıp “ben onun ihtiyacını karşılayabilir, sıkıntısını giderebilirim ve ona bir iyilik yapabilirim” dediğimiz zaman üzerimize düşeni yapmış olacağız. İhtiyacımız olduğunda, “bana bir iyilik yapabilir misin?” dediğimizde karşımızdaki de üzerine düşeni yapmış olacak.
Kendimi çok seviyorum. Narsist bir bakış açısıyla değil. İnsan olduğum için seviyorum. Hatalarımla, eksikliklerimle, başardıklarım ve başaramadıklarımla seviyorum. Zaman zaman kızıyorum da, anlaşamadığımız noktalar var ama birlikte daha çok yolumuz var, uzlaşacağız. Gençlikte olur öyle şeyler, deyip geçiyorum. Kendime karşı gösterdiğim ciddi de bir anlayışım var yani. Harcamıyorum hemen kendimi. Önemsiyorum, hediyeler alıyorum, gönlümü alıyorum, bazen bir makas alıyorum yanağımdan, bazen kendi elimi tutuyorum, sarılıyorum. Destekliyorum kendimi, kendi kendime “aferin diyorum, aferin bana”. Bazen küsüyorum kendime, sonra hemen barışıyorum, insan önce kendisiyle barışacak, önce kendini sevecek ki sonra başkalarına dağıtabilsin sevgisini...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Sen değerlisin” Evet ama herkes kadar... “Sen önemlisin” Evet ama hepimiz kadar... “Sen farklısın” Evet ve emin ol biz de sana çok benzemiyoruz..
Bana göre, dünyanın en paha biçilemez zevki “gün doğumunu izlemek”...
Reklam
Lotus çiçeği çamurlu ortamlarda yetişir ama dünyanın en temiz çiçeğidir. Herhangi bir yerine toz konduğunda kendini sallayarak bu tozdan kurtulur, kendini temiz tutar. Dünya kötü diyoruz, hayat berbat, sıkıntılar, dertler, kederler, adaletsizlikler... Bu dünyada yaşanmaz diyoruz. Gittikçe yapışıyor üzerimize dünyanın pisliği, gittikçe daha çok batağa çekiyor bizi. Oysa silkelemek; toz kondurmasak insanlığımıza, temiz tutmaya çalışsak kendimizi, çözeceğiz hayatla olan meselemizi. Bataklıkta çiçek olmak... İnsanın kaderi...
Mutluluk..
Mutluluk denen şeyin bir ömür olduğunu, seni kavrayıp alıp götürdüğünü, sonsuza kadar sürdüğünü, çok büyük, çoook büyük olduğunu sanıyor insanlar. Bu yüzden bekliyorlar, çok bekliyorlar, bazen bir ömür bekliyorlar. Oysa mutluluk denen şey an meselesi. Kısacık anlar, küçük zamanlarda saklı. Bazen yere düşen bir yaprakta, bazen bir dokunuşta, bazen bir bakışta, bir bardak demli çayda, parlayan bir yıldızda, yanan bir mumda, soba üstündeki kestanede, mandalina kokusunda saklı. En önemli şey, bunu fark edebilmek... Bazılarımız fark ediyor ama sonra ne yapacağını bilmiyor. Gördüğü güzellik karşısında sırf ne yapacağını bilmediği için çekip giden insanlarla dolu dünya. Yere düşmüş dal parçaları ile bir yumakla oynar gibi oynayan bir sokak kedisini fark edip bir kenarda ona gözükmeden, ürkütmeden izlemek, bir küçük mutluluktur mesela... Sokakta oynayan iki çocuğun birbirine sarılıp gezdiğini görmek ve onlara uzaktan gülümsemek bir küçük mutluluktur. Eski defterlerine yazdığın küçük notları, eski bir kitabının içinden çıkan taaa lise yıllanndan kalma “imza denemeleri” kâğıdını bulmak bir küçük muduluktur mesela.. Bulduğun anda, gördüğün, fark ettiğin veya hissettiğin anda yakalayıp cebine koyacaksın, orda birikecek, elini cebine sokup şıngır şıngır oynayacaksın küçük mutluluklarla. Sonra ihtiyacın olduğunda, kendini kötü hissettiğinde cebinden çıkartıp kalbine atacaksın bir tane. Hani böyle bir küçük karanfili damağında gezdirir gibi, bir çiçeği koklar gibi... İpek mendillere sarılmış bir avuç badem şekerinin tadına tek tek bakar gibi...
Bir sihirli değnek gelse ve omzuna dokunsa. .. Kalksan oturduğun yerden, hayatı sırtlasan, her şeyi göğüsle-sen... Havasız kalmış ruhunun pencerelerini açıp havalandırsan, içeriye temiz hava, kuş sesleri, kelebekler dolsa, kar beyaz bir tül perde sana doğru havalansa. Yüzünün tüm kederli çizgileri tek tek silinse, hafif bir gülümseme yerleşse dudaklarına, hiç geçmese, hep kalsa öyle. Dünyayı latif bir tebessümle selamlasan her sabah..
Bir vazonun kırılması mesele haline gelirken, insanın kırılmasını sıradan görür olduk..
Reklam
Yoruma bakarmısınız?:)
Ve hayatımızda biz fark etmeden ne çok güzellik açıyor kim bilir, biz hâlâ lalenin derdindeyiz..
Her ikisi birden olamaz mı?
Sor kendine. Senin mutluluğun yolun sonunda mı, yoksa yolculukta mı? Hayat, nerede ineceğimizi kendimizin tayin edemediği uzun bir yolculuk. Mutluluk bir hedef değil. Bu yolculukta hissettiklerin, yaşadıkların, gördüklerin, göremediklerin, merak ettiklerin, söylediklerin, tanıştıkların, duyduklarında mutluluk. Eğer mutluluğu yolun sonuna koyarsak, belki ulaşamadan inebiliriz trenden. Mesele yola çıkmadan önce onu da yanımıza alabilmekte. Mesele, içinde olduğun bu uzun yolculuğun tadını çıkarabilmekte..
"Hayatın adaletsizliği” diye bağırıyoruz. Yakalayıp incittiğimiz kelebekler sessizce şöyle diyor: “Doğa adil, adaletsiz olan insan."..
183 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.