Kitap Aliya İzzetbegoviç'in toplantılardaki konuşmalarından derlenmiş.
Bosna'nın durumu hakkında bir çok bilgi yükü içeriyor. Bosna'nın karşısında çok güçlü bir düşman sırplar var ve Aliya İzzetbegoviç bunun diğer işgallere benzemediğini kıyas yapılamayacağını diğerleri basit bir işgal ve ama bunun çok farklı olduğunu, devlet ve halk tamamen yok edilmek isteniyor. Tarihe baktığımız zaman geçmişte böyle bir savaşla karşı karşıya kalınmadığından bahsediyor. Bosna'nın taş üstünde taş kalmamasından hastanelerin bombalanmasından milyonlarca bombaların düşmesinden ve bu vahşetin geçmiş tarihimizde eşi ve benzerinin olmadığından bahsediyor. Ama şu an Filistin'de yaşanılan vahşet aynı Aliya İzzetbegoviç şu an yaşasaydı eminim Filistin içinde elinden geleni yapardı. Kitapta da bazı Müslüman ülkelerin ses çıkarmamasından da yakınıyor. Savaş, "1991-1995" arası sürüyor ve silah ambargosu uygulanıyor. Yine de müslümanlar bu duruma rağmen direniyor. Asla boyun eğmiyorlar. Bosnayı koruyorlar. Binlerce insan şehit oluyor. 1995' te Dayton antlaşmasıyla savaş sona eriyor.
Biz asimile olmayacağız, Amerika’daki Kızılderililer de asimile olmak istemiyor, Kızılderili kalmak istiyor.Biz olduğumuz halimizle kalmak istiyoruz ve bunu gururla söyleyebiliyoruz.
Sıcak kalp ve serin kafaya ihtiyacımız var. İyi ile kötüyü ayırt edebilmek için sıcak kalp, hata yapmamak, yanlış düşünülmeden adım atmamak için de derin kafa gerek. Bu sebeple, hüküm vermek için sıcak kalp ve serin kafanız olsun. Şimdi aklıma, benzer sıkıntılarla karşı karşıya bulunan ve halkı karşısına çıkan bir şair hakkındaki hikaye geldi. O zaman demiş ki: Esir mi, yoksa özgür mü olmak istyorsunuz? Yeminle bitirmiş ve ben de böyle bitiriyorum.
Büyük Allah'a yemin ederiz ki köle olmayacağız!
Yani bu savaş iki ordunun yaptığı klasik savaş değildi. Bu, o zamana kadar görülmemiş kültür ve dini eserlerin yıkımıyla beraber bir ordunun sivillere karşı bir savaşıydı.