Bir düşünün.. Bu kitap olmasa burada yazılanları böyle derli toplu, bizzat yaşayanın ağzından, eksiksiz ve olduğu gibi nasıl öğrenecektik? Ben böyle anı, otobiyografi türünde kitapları “yazarıyla sohbet” eder gibi okuyorum. Sanki Tarık Bey’le kalabalık bir sofradayız, o anlatıyor, biz de dinliyoruz. Kah gülümsüyor, kah öfkeleniyor, kah hüzünleniyoruz.. Ne büyük ayrıcalık olurdu o sofrada oturmak, ne büyük keyif.. İşte ben o ayrıcalık ve keyfi hissediyorum.
Kitabı 6. Bölüme kadar müthiş bir gerilimle okuduğumu ancak 6. Bölüme geldiğimde fark ettim: Bu bölümün neredeyse tamamını gözlerim yaşlı okudum. Tıpkı Tarık bey gibi, yaşananların ağırlığı ve şoku üzerime öyle sinmiş ki, 6. Bölümde o gerilimden biraz sıyrılınca duygularımı koyverebilmişim. Bu, aynı zamanda beyefendinin yazarlık yeteneğinin de kanıtı bence. Öyle bir anlatıyor ki, siz de orada onunla yaşıyorsunuz her şeyi, hissediyorsunuz. Gerçi 4. Bölümde Yol filminin hikayesini okurken gerilim düzeyi biraz daha düşüyor, hafiften bir rahatlama geliyor insana. Öyle de güzel bir arada bağlanmış ki filmin hikayesi kitaba, “Aaa ne güzel oldu ya şimdi bu,” dedim.
Öte yandan, itiraf etmeliyim ki zamanlama olarak hata yapmışım: bu kitap bir tatil, en azından yaz tatili okuması değil. Belki kış tatili.. Ama yine de tatil zamanınızda böyle şeyler üzerine düşünmek istemeyebilirsiniz. O nedenle bu uyarıyı da yapmadan geçemedim.Yine de, söylemek zorundayım: iyi ki okumuşum dediğim kitaplardan biri oldu.
Son olarak: En sonunda bir Albüm bölümü var, siyah beyaz da olsa fotoğraflar eklenmiş ve bence bu da zenginlik katmış kitaba.