Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Ne nedir?
. Kibir ve gurur farklı şeylerdir, ancak kelimeler genellikle eşanlamlı olarak kullanılır. Bir insan kendini beğenmiş olmadan da gurur duyabilir. Gurur daha çok kendimizle ilgili düşüncelerimizle, kibir ise başkalarının bizim hakkımızda ne düşünmesini istediğimizle ilgilidir. . . .
Uyuyabilmesi için uzun zaman geçti. Anladığı her şeyi ve içinde olan her şeyi kimsenin anlayamayacağını düşünmeye devam etti. ... 📘
Savaş ve Barış (2 Cilt Takım)
Savaş ve Barış (2 Cilt Takım)
Reklam
geçerlilik mi kabul edilme mi_ işte bütün mesele bu_
Beni ilgilendiren, neyin rasyonel, akılcı ya da uygun argümantasyon olduğu değil, insanların gerçekte nasıl düşüncesizce argümantasyonlarda bulunduğudur. (...) Geçerli olan ve tartışmalı olan, kişiler ve zamanlar açısından görelidir.
Hımm
"Neden!" diyordum kendi kendime, "Neden insanlar hayatlarının gidişini, boyuna biraz daha karmaşık bir hale sokarlar? Arabaların böylesine hayhuy içinde geçişi neden? Her şeyi makinelerin yaptığı bir zaman gelince insanlar ne yapacaklar? En sonunda ilerleme denen şeyin, mutluluklarıyla hiçbir ilişkisi olmadığını fark edecekler mi? İnsanlığı zenginleştirdiği sanılan buluşlar (aslında, bunlar çok pahalıya mal olduğu için insanlığı fakirleştirdiğini söylemek daha doğru) bunlara karşı duyduğumuz hayranlık dışında bize ne türlü bir mutluluk veriyor ki?"
nefret ederim belagatten_
"Vicdan mı? Ama vicdan bir şeye yaramaz bayım! Yeterli bir kılavuz değildir vicdan; kendimizi başka insanlardan tecrit ede­bilseydik ve vicdan _doğası gereği_ başkalarına açık olmasaydı, yeterli gelirdi belki. Vicdan meselesinde bence esaslı bir ilişki var. Şüphesiz "düşünen ben" ile "düşündüğüm öteki insanlar" arasında; bunun için kendine yeten mutlak bir şey değildir vicdan. (...) başkalarının duyguları, eğilimleri, zevkleri bende ya da sizde yansımazsa ne halimizden memnun oluruz ne huzura kavuşuruz ne de sevinç duyarız. Bizler duygu, düşünce ve eğilimlerimizin, başkalarının vicdanında yansıması için savaşmaktayız. Ve bu süreç gerçekleşmediğinde, hani derler ya, tohumun toprağa düşüp yeşermesi için uygun hava şartları olmadığında, yani senin fikrin başka birinin bilincinde filizlenmediğinde, o zaman dostum, vicdanının yeterli olduğunu nasıl söylersin. Ne adına yeterli olsun ki? Tek başınıza yaşamanız için mi? Bir kenarda kısırlaşıp kalmanız için mi? Haydi canım sende! Nefret ederim belagatten. Retorik denen o çenesi düşük yosmadan, o dörtgöz sırnaşıktan. Retorik göğsünü gerip şu ukalaca güzel sözü savurmuştu: 'Vicdanım var, bu da bana yeter!' Elbette. Çok önceleri Çiçero da Mea mihi conscientia plurisest quam hominum sermo• demişti. Evet, hani hatip olmasına iyi hatipti, şu Çiçero, işte bu kadar ... T ann bizi korusun! Böylesi, keman çalmayı yeni öğrenmeye başlamış bir çocuğun çıkardığı seslerden bile dayanılmazdır."
Her cisim, bizde yarattığı ve kendi etrafında topladığı atıflara ve çağrışımlara göre değişik bir görünüm alır. Şüphesiz, ahenkli bir idrak içinde, bizde uyandırdığı çeşitli, tatlı duygularla sevdirir kendini. Bununla birlikte ve de çok kere, bize verdiği haz, eşyanın kendisine bağlı değildir. Düş gücümüz onu bize zevk veren hayallerle süsleyerek (ve kendisinden ayırarak) güzelleştirir. Artık onu olduğu gibi değil, bizde uyandırdığı ya da alışkanlığın getirdiği, kendisine bağladığı hayaller içinde görürüz. Öyle ki, o cisimde sevdiğimiz, kendimizden ona kattığımız şeydir; onunla kendi aramızda kurduğumuz kaynaşma, onu dolduran ruhtur ve hatıralarımız onu yoğurmuştur
Reklam
en büyük endişem önemsiz biri olmak değil kabul görmektir_
önsözden_ bir zizek özdeyişiKitabı okudu
Grete Salus “insan, tahammül edebileceği her şeye tahammül etmek zorunda kalmamalıdır asla, ayrıca en aşırı güce bu maruz kalışın artık insanla ilgili hiçbir şey barındırmadığını görmek zorunda da kalmamalıdır asla” diye yazdığında, büyük ölçüde şunu kastediyordur: insanın bir özü yoktur; insan varlık potansiyel bir varlıktır ve insan varlıkların insanın özünü sonsuz yok edilebilirliğinde kavradıklarını düşündükleri an ortaya çıkan şey, “artık insanla ilgili hiçbir şey barındırmayan” bir şeydir.
Post festum zamansallık, kendi “ben”ini her zaman “geçmişteki ben” olarak deneyimleyen melankoliğin zamansallığıdır; kişinin ancak borçlu olabileceği geri dönüşsüz bir biçimde sona ermiş bir geçmişin zamansallığıdır. Zamanın bu şekilde deneyimlenmesi, Heidegger’de “şeylerin içine fırlatılmış Varlık”a (Dasein) tekabül eder; ya da Varlığın kendisini daima, ötesine asla geçemeyeceği bir olgusal duruma terk edilmiş bulmasına tekabül eder. Bu nedenle, insanın Dasein’inin bir tür kurucu nitelikte “melankoli”si vardır ve kendi “kutlama”sını her zaman zaten kaçırmış olduğu için kendisi bakımından daima geç kalmış bir melankolidir bu.
post festum: kutlamadan sonra_Kitabı okudu
“Rüyada, insan ‘hayatın bir işlevi’ni yerine getiriyordur; uyanıkken ise, ‘hayatın tarihi’ni yaratıyordur... Hayatın işlevi ile hayatın tarihi arasındaki ayrışımın her iki parçasını da _ne yaparsanız yapın_ ortak bir paydaya indirgemek olanaksızdır, çünkü hayat işlev olarak kabul edildiğinde, tarih olarak kabul edilen hayat ile aynı değildir”
Reklam
“Ben’in hiçbir garantisi yoktur ki!” diye yazar: “nedir ki Ben’, ne olabilir?Konumu ve yörüngesi asla tam olarak belirlenemeyen ve nüvesinin hangi tözlerden oluştuğunu hâlâ bilmediğimiz bir yıldız. Şöyle de olabilir: on binlerce parçacıktan oluşan bir ‘ben’. Ama aynı zamanda, ‘ben’ sanki bir Hiçliktir, bir saf biçimin asıl niteliğidir, tahayyül edilen bir tözü andırır”
ıngeborg bachmann_Kitabı okudu
“Bir şair var olan her şey arasında en şiirsel olmayanıdır; çünkü bir kimliği yoktur _sürekli birilerinin yerini dolduruyordur_ ve başka bir bedeni dolduruyordur”
“insanın derinliklerinde uyanan korku, kendisinde hissedilir ölçüde hayvanı andıran bir şeyin yaşıyor olduğuna dair muğlak bir farkındalıktır”
benliğin kendisine tahammül edememesi_
(...) utanç, ahlak felsefecilerinin savunduğu gibi, uzaklaştığımız bir şeyin benliğimizdeki kusurun veya eksikliğinin bilincinde olmaktan kaynaklanmaz. Bilakis, utanç benliğimizin kendisinden uzaklaşıp kopamama beceriksizliğinde temellenir. Çıplaklıktan utanç duyuyorsak, bunun nedeni görüş alanından çıkarmak istediğimiz şeyi saklayamamamızdır; kişinin kendi benliğinden kaçmaya yönelik bastırılamaz dürtüsünün, kurtulmanın aynı derecede kesin olanaksızlığıyla karşı karşıya kalmasıdır. (...) utançta kendimizle aramıza mesafe koyamadığımız bir şeye sürükleniyoruzdur.
olanaksız görüneni olanaklı kılma sanatı_
Auschwitz’de ölümü salt yok oluştan (göçüşten), ölüyor olmayı “yok ediliyor olma”dan ayırmak artık olanaklı değildir. (...) Amery şöyle der: “Özgür kişi ölüm karşısında belli bir tinsel duruşa bürünebilir, çünkü onun için ölüm ölüyor olmanın acısında sindirilemez tamamen”. Kampta bu olanaksızdır. Bunun nedeni (...) ölüm düşüncesinin maddi olarak gerçekleştiği yerde, ölümün “saçma, bürokratik ve gündelik bir mesele” haline geldiği yerde gerek ölümün ve ölmenin, gerek ölmenin ve ölme-biçimlerinin, gerek ölüm ve ceset imalatının birbirinden ayrılamaz hale gelmesidir_
65 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.