Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Binnur Şafak Nigiz

Profil
Kendi kadınını öldüren bir iblis, bir şeytanı kendi kadını yapabilecek kadar günahsız bir cehennemdi.
Zaman ne kadar akarsa aksın, sonum yine bu kollar olacaktı sanki benim.
Sayfa 182 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
"Ay Işığı saklanmış harelerine," diye fısıldadı sıcak nefesi dudagamyin üstündeki sus çizgisine çarparken. "Bakma öyle yakamozu yanmış gece gibi bana." Aslında gözlerinde geceyi taşıyan adam oydu. Parmaklarım farkında olmadan göğsüne dokundu. Avuçlarımı ikimizin arasına, onun göğsünün üstüne yerleştirip alnımı alnına yasladım. "O zaman sen de bakma öyle bulutun içine saplanmış ay gibi." "Nihayet gece ayını buldu." "Ayın gece olmadan bir anlamı yok." "Gecenin ay olmadan bir anlamı yok." "Gece karanlık, senin gibi." "Bazı insanlar ayın ışığını görmek için geceyi bekler." Avucunu tamamen belime bastırdı. "Bazı insanlar sadece ay ışığı için geceyi ister." Sertçe yutkundum. "Öyle mi?" "Sence?" "Sen öyle diyorsan..." "İnanır mısın?" Dilimin ucunda yanan ateşe aldırmadım, ilk kez gözlerimde gerçek bir ışıkla ona baktım. "İnanırım."
Sayfa 182 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Onun gözleri gece yarısı okyanusu gibiydi, dibinde neler olduğunu gece bile bilmiyordu, gece bile siyahını onun dibine ulaştıramıyordu çünkü okyanusun dibi zaten zifir gibiydi.
Sayfa 181 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Sanki Karan bir illüzyonistti ve ben onun büyüsüydüm. Sırrımı sadece o bilebilirdi.
Sayfa 180 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Karan, gözünü çizdiğim harften ayırmadan dudaklarını bir kez daha sigaranın siyah filtresi ile buluşturdu. Dumanı içine çekti. Beni içine çekti. Onun ciğerlerine bir zehir gibi gömüldüm.
Sayfa 179 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
"Nereye kadar kaçabilirsin ki? Bir gün bu hislerin attığı çelmeğe takılıp dizlerinin üstüne düşeceksin." "Dizlerimin üstüne düşmekten korkmuyorum." "Korkmuyorsun çünkü Karan, seni kaldırmak için orada olacak, biliyorsun. Dizlerine üfleyen biri olduğunda, düşmek güzeldir Asi."
Sayfa 178 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Bazen beni görmeyi, beni gören bendeki nefreti bile yok sayacak kadar çok istiyordu.
Sayfa 177 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Herkesin bir özü vardı, ben kendi özümün bende değil onda olduğunu fark ettiğimde artık gerçek bir çıkmazın içindeydim.
Sayfa 176 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Çalsak, bize açılacak binlerce kapı varken, yalnızca tek bir kapının önünde çürüttük kapıya vurduğumuz parmak boğumlarımızı ve diz kapaklarımızda açılmayan kapıların eşiğinin yara izleri... Kanaması durmayan yaraların henüz bir kabuğu olmadığı için altındaki izin ortaya çıkacağı güne henüz çok vardı ama o iz daima var olacaktı. Belki de ben henüz kanaması durmamış bir yaraydım. İnsan yalnızca dokunabildiği yarayı mı sarardı? Karan'ın parmakları ruhumun yaralarında dolaşıyordu. İnsan bir ruha dokunabilir miydi? Karan benim ruhuma dokunuyordu. Ruhuma dokunup, yaraları avuçlamayı başaran güçlü ellerin sahibinin ruhundaki kanı küf kokan yaranın sızısını kalbimde hissediyordum. Karan, çalacağım tek kapının sahibiydi ve o kapının ne olursa olsun bana açılacağına beni inandırmıştı. Ona inanmayı ben seçmiştim.
Sayfa 175 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Sen bu kalbi hiç sevmedin baba ama bu kalp seni çok yakından tanıyor. Sen bu ruhu hiç görmedin anne ama bu ruhun çatlaklarından senin sanatının siyah boyası akıyor. Ellerinizde bir çocukluk, yetişkinliğimizi şekillendiren... Bizi neden sevmediniz?
Sayfa 175 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Hiç var olmamış bir şeyin yokluğunu hissedemezsin.
Sayfa 174 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
"Bir gün bir uçurtmayı değil, bir kelebeği bekleyeceğim. Benim için kanat çırpıp, benim dalıma konacak bir kelebeği,” dedi burnunu çekerek. "O kelebek sen olmayacaksın anne. Sen bir kelebek olamayacak kadar cansızsın." Takvim yaprakları rüzgârın uğultusu ile sarsılıp uçuştu ve bir yaprak yavaşça zemine düştü. Düştüğü zeminde siyaha boyanmış çakıl taşları vardı. Bugün Işık Çakıl'ın ikinci ölüm yıl dönümüydü. Bugün Karan, o yangının içinden onu kurtaracak olan uçurtmayı beklemekten vazgeçmişti. "Işık söndü, artık her yer karanlık anne." Genç adam bu anıya yüzünü buruşturdu. Sigarasından derin bir nefesi ciğerlerine doldururken, siyah gözlerini yağmurun ıslattığı cama çevirdi. "Işığı yak demiştim, çocukluğumu değil anne."
Sayfa 172 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Bekledi. Bu bir yangındı ve o, yanan evin içindeydi. Bir uçurtmanın ipini tutsa, uçar mıydı bulutlara?
Sayfa 171 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
Kimsesizliği doğuştan değil, sonradan var edilmiş çocukların ölü ruhlarının mezarlığında terk edilmiş uçurtmalar ve rüzgârgülleri olurdu. Uçurtma baba, rüzgâr gülü anneydi kimisi için. Kimisi içinse tamtersi... Uçurtmada genelde kan izleri olurdu ve durmadan kopardı ipi, gökyüzünde kaybolurdu. Tıpkı uçup gitmeyi seçen babalar gibi... Rüzgârgülleri ise bencildi. Rüzgâr olmadan dönmez, cansız bir nesne gibi öylece beklerler ya da nefesinizle beslenir, nefesiniz tükenince de yine sizden vazgeçerdi. Bu da anneleri çağrıştırırdı bana. Acaba Karan'ın uçurtması kimdi?
Sayfa 171 - Dokuz YayınlarıKitabı okuyor
442 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.