En sonunda kendimi seçmem gerektiğini öğrendim. Uzüldüğümde, kırıldığımda, öfkelendiğimde ve canım yandığında bunu geç olmadan fark etmeyi öğrendim. Ağlayan birisine sarılmak ister gibi kendime sarılmak istemeyi, sefkat göstermeyi öğrendim. Kendimi seçmek etrafıma duvarlar örmek demek değil. Kendimi seçmek bir başkası için çabalamamak demek değil.
"Buğulu bir otobüs camından etrafı gözler gibi dünyanın gidişine ayak uyduruyoruz. Sadece şehirlerin, yolların ve evlerin yanından geçmedik; mutluluğun, sahip olmanın, yaşamanın ve hatta ölümün bile yanından geçtik."
Senin yanında olmak istiyorum. Ve bir cadde köşesindeki restoranda cam kenarında oturmak. Arkadan ikimizin de bildiği bir müzik çalıyor. Dışarıda yağan kar kadar hafif. Sana her şeyi, nerede kalmışsak oradan itibaren anlatıyorum: En son okuduğum kitabın içindeki bir öyküyü, şimdilerde kimleri sevdiğimi ve kimleri sevmediğimi, son zamanlarda gezdiğim birkaç şehri, yıllar önce okuduğum bir şiirin nedense bu sıralar durmadan aklıma gelişini, yazdığım birkaç satırı... Upuzun bir mektup gibi. Sen gülüyorsun, güzel bir şeyler söylüyorsun, biraz da dalga geçiyorsun. Yaz insanı mı, kış insanı mı olduğunu soruyorum. Tam bir cevap vermiyorsun. İkisinin de iyi yanları var ve kötü yanları. Saçlarım hakkında bir şeyler söylüyorsun sonra ve havaya göre bugün azıcık ince giyindiğimi. Senin yanında olmak istiyorum. O kadar kolay ve bir yandan da o kadar zor. Tüm acelemiz bitmiş. Tüm dertlerimiz bitmiş. Herkes gitmiş. Bir cadde köşesindeki restoranda cam kenarında oturuyoruz. Arkadan ikimizin de bildiği bir müzik çalıyor. Ve dışarıda kar yağıyor.