Bizler, hayat boyu yalnızca üç farklı duyguyu ve türevlerini yaşarız. Mutluluk, coşku gibi benzer anlamlar da dahil; sevinci... Bazen keder gibi keskin, bazen gönül kırıklığı gibi basit de olsa; üzüntüyü... Ve pek tabii, şiddeti mevcut durumun kendisinden ziyade geçmiş öğretilerinize dayanan; korkuyu... Aslında tüm eğitim ve öğrenim mücadelenizin korkularınızı tanımlamak üzerine olduğunu söylesem, kabul eder misiniz? Okumaya başladığımız gün öğrenmeye de başlamış olduğumuz kurallar ve yasalara karşı aldığımız tavırlar, korku düzeyinize ince ayarlar yapmamıza neden olmaz mı? Olgunluk çağlarına geldiğimizde bizi delikanlılıktan uzaklaştıran ve cesaretimize farklı boyutlar kazandıran cevher, sahip olduğumuz asli kaynak, korkumuzu öğrenme sürecindeki performansımız kadar olmayacak mıdır?
Dışarı çıkarken elinde bir oyuncakla çıkmak isteyen, çok sevdiği, kokusuna ve dokusuna alışık olduğu yumuşak battaniyesinden ayrılmak istemeyen çocuğunuz, belki de hem taktil hassasiyeti olduğu için yeni dokulardan kaçınıyor hem de kendisini rahatsız etmeyecek tanıdık, bildik bir obje ile beden farkındalığı sistemini besliyor olabilir.