Lakin tenimizin rengi değişmediği sürece, verdiğimiz kayıpları sonsuza kadar sırtımızda taşıyacağımızı kabul etmek zorundayız. Beni bütün bunları yazmaya iten en güçlü motivasyon, bazı alanlarda -örneğin edebiyat ve sanatta- hâlâ bu kayıpları telafi edebilecek yollar olduğunu düşünmem. Ben, çoktan kaybettiğimiz gölgeler dünyasını en azından edebiyat aracılığıyla tekrar hatırlatmak istiyorum. Edebiyat denen evin saçaklarını derinleştirmek, duvarlarını karartmak, görünürde neyi varsa gölgelere itmek ve gereksiz ev içi süslemelerini söküp atmak istiyorum. Her ev böyle olsun da demiyorum, bir tane bile olsa yeter. Neye benzeyeceğini görmek için ışıkları kapatın.
İyi de neden karanlığın içinde güzellik arama eğilimi sadece Doğulularda güçlüdür? Batı da elektriğin, gazın ya da petrolün olmadığı dönemlerden geçti ama bildiğim kadarıyla onlarda gölgelerden keyif alma eğilimi yok.
Böylece makinelere yaranmak adına kendi sanatımızı çarpıtıyoruz. Bu aletleri icat edenler Batılılar olduğu için kendi sanatlarına uygun yapmaları oldukça doğal. Bu yönden bizim gerçekten pek çok kayıp verdiğimiz söylenebilir.