Hafız, hafıza, muhafız ve muhafaza kelimeleri "korumak, saklamak" gibi mânâlara gelen bir kökten türemişler. Hatta "hıfzıssıhha"daki "hıfz" da öyle. Hafize ise "koruyan, saklayan" demekmiş ve sanıyorum "hafız" kelimesinin dişili. Birkaç kelime daha var ama mühim değil. Asıl diyeceğim, kimileri "hafızasında muhafaza ediyor, koruyup saklıyor" der ama ekserisi "takıntı yaptı, unutamıyor" der. Oysa kimse öteye göçmüş ananızı, babanızı, evladınızı koruyup sakladığınızda size takıntı yaptığınızı söylemez. Bunun bizi götürdüğü yer: Bir adama yahut bir kadına duyulacak aşkların hep bir azami limiti olması gerektiği fikri toplumda yaygınlıkla kabul görmüştür. Ölümün ötesindeki kara toprak ile bu limitin ötesindeki kara sevda arasında dişe dokunur bir fark olsaydı, o zaman "bu toplum koyu aşklara yabancıdır" demek hakkımız olacaktı. Kamu kanaati bu hususta bizleri uyarmak haddini kendinde buluyor çünkü hakikaten de irade, ölümleri kovaladığından çok aşkı çağırır.