İyi ya,madem ki hepimiz günün birinde çekip gideceğiz, o halde bunca matem, bunca kahır niçin? Sizinkisi matem değil zaten, korku, korku! Hayat demek,ölümü beklemek demektir. Az çok hepimiz denizi, yıldızları, ağaçları işte falanları filanları göreceğiz,birçok şeyin tadına bakacağız, sonra da ister istemez "Gidiyorum Elveda" şarkısını söyleyeceğiz. Öyleyse, gidenin de kalanın da gönlü hoş olsun.
Çoktan beridir acımıyor içim
Demek onu da tükettik
Onun yerine de bir şey icat ederim
O dert değil ama
Nereye kapanmalı dayı?
Nereye taşınacak sıfatlarını yüzyıllar evvel kaybetmiş şu görüntüler?
Yeniden öğreneceğim renkleri
Beyazı,maviyi,sarıyı, yeşili...
En çok da kırmızıyla maviyi
Bir daha yaşarsam bugünden sonra
Asla bakmayacağım
Tanıdığım ya da tanımadığım
hiçbir kimsenin ruhuna.
Koşuyordum. Bütün dünyayı yakalamak için. Her şeyi! Herkesi!.. Ve bu çabaya dayanamayan bedenim kendini toprağa bıraktı. Biraz yuvarlandıktan sonra yerde sırtüstü yattım. Hiç kimseyi yakalayamamıştım. Hayat yine kayıp gitmişti...
Kendime yeterince zarar veriyordum. Ve bir de dünyanın vereceği zararları ortadan kaldırmanın imkânı olmadığına göre, yoklarmış gibi davranarak yalnızlığı seçmek en doğrusuydu.
"Bu kadar yalnız kalınabilir mi" diye sorardım. "Sosyal hayvan insan, dayanabilir mi kimsesizliğe?" Ama artık biliyorum yalnızlığın korkulacak bir yanı olmadığını... Tabii bunu ruh sağlığı yerinde ve içlerinde tek bir kişilik taşıyanlar için söylemiyorum. Sözüm benim gibi içinde binlerce ruh taşıyanlara, Uzakdoğu efsanelerindeki canavarlar gibi yedi kafalı tek bedenli insanlara. Ben hep kalabalık oldum. Şehrin uzağındaki bir semte giden, günün tek otobüsü kadar kalabalık. Tıkış tıkış! Herkesin üst üste oturduğu bir otobüs kadar. Dolayısıyla iyi geldi bana yalnızlık. Kendime yeterince zarar veriyordum. Ve bir de dünyanın vereceği zararları ortadan kaldırmanın imkânı olmadığına göre, yoklarmış gibi davranarak yalnızlığı seçmek en doğrusuydu.