Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Profil
Hz. Ali'nin Yahudilerden bir komşusu vardı. Hz. Ali ne zaman namaza veya herhangi bir nedenle dışarıya çıksa, o vakit Yahudi komşusu da edep ve hürmet icerisinde Hz. Ali'yi takip ediyordu. Hz. Ali'de yaşanılanlar karşısında Yahudi komşusunun kendisine hürmet ettiğini zannediyordu. Nihayet bu ayet nazil oluyor. (Andolsun,
136 syf.
·
Puan vermedi
·
36 günde okudu
"Benim canımın Müslüman olarak al ve beni salihlerin arasına kat."
Söze Hz.Yusuf'un duası ile başlamak gerekir. "Ahsenü'l-Kasas" Kıssaların en güzeli olan Hz. Yusuf kıssasını ayet ve hadisler eşliğinde müslümanların ve tabii bütün insanların bir öğüt, ders çıkarmaları için işlemiş yazar Abdullah Yıldız. Kitabın ismi olan Yusuf'un üç gömleği mazlumiyet/mağduriyet/masumiyet olarak açıklamış. Bu güzel açıklamanın üzerine söyleyecek bir şey kalmıyor. Kitabı okuyan herkesin kendi hayatına dair ufacıkta olsa bir ders çıkarması dileğiyle...
Yusuf'un Üç Gömleği
Yusuf'un Üç GömleğiAbdullah Yıldız · Pınar Yayınları · 20171,833 okunma
Reklam
Bâyezid Bestami Hazretlerinden kıssa
Bâyezid-i Bistâmî Hazretleri, kırkbeş kez haccetmiş ve pek çok kerâmeti zâhir olmuş Allah dostlarından birisiydi. Bir gün Arafat tepesinde oturuyordu. Nefsi ona şöyle fısıldadı: “-Bâyezid! Senin bir benzerin var mıdır? Kırkbeş defa haccettin ve binlerce defa Kur’ân-ı Kerîm’i hatim eyleme bahtiyarlığına eriştin.” Bu ses onu çok üzdü. Nefsinin
Yeryüzündeki en üstün kadın:
"Bir vakit melekler şöyle demişti: 'Meryem! Şüphesiz ki Allah seni seçti, tertemiz yaptı ve seni dünyadaki bütün kadınlara üstün kıldı.' "
Sayfa 56 - Kur'an Dünyası Yayınları - Âl-i İmrân Suresi - 42. AyetKitabı okuyor
Hz. Yusuf kısassı
"Ahsenü'l-Kasas": En güzel anlatış veya en güzel kıssa. Hz. Yusuf kıssası
Sayfa 18 - Pınar yayınlarıKitabı okudu
Aslan
Bir gün ormandaki hayvanlar kendileri arasında hangimizin daha çok yavrusu olur diye iddialaşmışlar. Ormanda yaşayan tüm hayvanlara sormuşlar hepsinden de cevaplarını almışlar. Fareler çok yavruları olduğundan kibirle bir de gidip aslana soralım deyip bir dişi aslanın yanına varmışlar.  biraz da aşağılar gibi meseleyi anlatıp sormuşlar ona; ‘ İşte böyle herkese sorduk. peki sen kaç yavru doğurabilirsin?’ Demişler. Diş Aslan sorudaki maksadı anladığından sakince cevap vermiş. ‘ ben bir tane doğururum’ deyince diğer hayvanlar gülmeye başlamış. Gülüşmeler içinde son bir cümlesi duyulmuş Aslan’ın ‘ Ama ben aslan doğururum.’
Sayfa 217Kitabı okudu
Reklam
TALEBELERE NASİHAT
Âlimlerden birisi talebelerine “Evlerinizde arılar gibi olun.” diye nasihatte bulundu. Onlar, “Arılar, evlerinde nasıldır?” diye sorunca şöyle dedi: “Arılar, evlerinde hiç çöp bırakmazlar. Hemen uzaklaştırırlar. Ayrıca arılar gayet hareketli ve çalışkandırlar. Tembel olmazlar.”
Fiyatıyla Yaşlanan Et
Dostlarından biri koyun etinin okkasının seksen üç paraya satıldığını söylemesi üzerine Şikârîzâde: "Sübhanallah..." dedi. "Çocuk iken on üç paraya satılırdı. Şimdi seksen üç yaşıma girdim. Et de o miktara çıkmış ve benimle beraber yaşamış!"
“Bir gün bir padişah, vezirinden, hüzünlü iken okuduğunda mutlu olacağı; mutlu iken de okuduğunda hüzünleneceği bir cümle yazmasını ister. Vezir, şu cümleyi yazar: 'Bu vakit geçip gidecek...”
Mecnun’un Leyla’yı deli divane sevdiğini duyan Halife Leyla’yı pek merak edermiş. “Mecnun’u bu kadar mest ettiğine göre bu Leyla çok özel bir kadın olmalı” dermiş kendi kendine. “Öyle bir kadın ki hemcinslerinden katbekat güzel ve alımlı.” Giderek merakı katlanmış, bildiği ne kadar Ali Cengiz oyunu varsa oynamış ki, Leyla’yı dünya gözüyle bir kerecik görsün. En nihayetinde Leyla’yı bulup, Halife’nin sarayına getirmişler. Süsleyip püsleyip karşısına çıkarmışlar. Ne var ki Leyla peçesini çekince, Halife Harun Reşit hüsrana uğramış. Sanılmasın ki Leyla çirkinmiş ya da kötürüm veya yaşlı. Ama öyle sıra dışı bir cazibesi yokmuş açıkçası. Sayısız diğer kadın gibi o da noksanları kusurları olan bir faniymiş işte. Halife hayal kırıklığını saklamamış. “Leyla dedikleri bu mu Allah aşkına? Mecnun bunun neyine vurulmuş ki? Alelade bir kadın. Ne farkı var ötekilerden?” Bunu duyan Leyla gülmüş. “Evet, ben Leyla’yım ama sen Mecnun değilsin ki” diye cevap vermiş. “Sen beni bir de Mecnun’un gözlerinden görebilsen. Sanma ki başka türlü aşk denen sırra erebilirsin.”
Reklam
Hz. Musa bir gün bir başına dağları dolanırken, uzaktan yoksul ve yalnız bir çoban görmüş . Çoban dizüstü çökmüş , ellerini semaya açıp dua etmekteymiş . Bu durum Hz.Musa’nın çok hoşuna gitmiş ama yaklaşıp da çobanın duasını duyunca afallamış . “Kurban olduğum Allah’ım. Seni ne kadar severim, bir bilsen. Ne istersen yaparım, yeter ki Sen iste.
Malik b. Dinar hazretleri dağ başında bir rahip görür ve ona "Ey rahip! Dünyada beni zahit kılacak bir şeyler söyle" der. Rahip: "Yanında Kur'an-ı Kerim, Furkan yok mu?" diye sorunca da "Var, ama kendi yanından beni dünyada zahid kılacak bir şeyler söylemeni istiyorum." karşılığını verir. Bunun üzerine "Şehvetlerinle aranda demirden bir duvar örebilirsen hiç durma bunu yap." cevabını alır.
Hz. Ömer (ra), sessizce, dinlenmekte olduğu odaya girer. Bir an çevresine göz gezdirir. Odasının bir yanında işlenmiş bir deri, bir diğer köşesinde de, içinde birkaç avuç arpa bulunan küçük bir torba vardı. İşte Allah Resûlü'nün odasında bulunan eşyalar bundan ibaretti. Bu manzara karşısında ağlamaya başlayan Hz. Ömer'in (ra) hıçkırıkları Allah Resûlü'nü uyandırır. Kalkınca hasırın vücudunda iz yaptığını, kan oturduğunu gören Hz. Ömer (ra) ise omuzları sarsıla sarsıla ağlamaya başlar. Peygamber Efendimiz (sav) hayretle sorar: "Ey Hattab oğlu! Niçin ağlıyorsun?" "Ey Allah'ın Elçisi! İranlılar imparatorlarını saraylarda yaşatırken, Bizanslılar Kayserlerini lüks ve ihtişama boğmuşken sen ki Allah'ın Elçisisin... İzin versen de, biz de seni..." Maksat anlaşılmıştır, Allah'ın Elçisi (asm), gelecekteki halifesinin sözünü hüzünlü bir tebessüm, tatlı bir el işareti ile keser ve "Bu dünya hayatı sadece bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte asıl hayat odur. Keşke bilmiş olsalardı" (Ankebut, 29/64) ayetini okuduktan sonra ekler: "İstemez misin ey Ömer? Dünya onların olsun, ahiret te bizim!.."
Çok eski zamanlarda zengin bir adam vardı. Allah ona pek çok mal mülk vermişti. Bu adam, büyük bir rahatlık ve huzur içinde hayatını sürdürmüştü. Ancak bir gün o da herkes gibi son yolculuğuna çıktı. Malı, mülkü, bütün maddî zenginlikleri dünyada kaldı. Artık zaman, hesap verme zamanıydı. Her insan gibi o da dünyadaki en küçük bir iyiliğin ya da en küçük bir kötülüğün karşılığını görecekti. Şimdi bunun için Yüce Allah'ın huzurundaydı. Ahiretin gizlisi saklısı yoktu. Her şey gayet açıktı. Yüce Allah, ona şöyle dedi. - Ey kulum! Ben sana çok mal verdim. Benim için ne yaptın? Neyle huzuruma geldin? Adam dedi ki, - Ey Yüce Rabbim! Sen de biliyorsun ki ben affedici bir kişi idim. Insanlara hoşgörülü davranırdım. İhtiyaç sahibi biri geldiğinde geri çevirmezdim. Borcunu veremeyecek durumda olanların borcunu affederdim. Yüce Allah, meleklerine, - Bu adamı serbest bırakın, onu affettim! Biz, affetmeye kulumuzdan çok daha fazla lâyığız, buyurdu. Evet dünyada mü'minlere yardımcı olup, sıkıntısını giderenlere, Yüce Allah da hesap gününde böyle şefkatli davranıyor ve onların sıkıntılarını gideriyordu.
61 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.