Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Kur'an-ı azîmüşşan

Profil
25-26- Kitabı sol tarafından verilene gelince o, “Keşke” der, “Bana kitabım verilmeseydi de hesabımın ne olduğunu bilmeseydim! 27- Keşke ölümüm her şeyi bitirseydi! 28- Malım bana hiç fayda sağlamadı; 29- Güç ve saltanatım elimden çıkıp gitti.” Hakka süresi~
Ru☆eysa

Ru☆eysa

@Yaganyildiz
·
28 Nisan 19:49
Keşke ölüm her şeyi bitirseydi. (Hakka/27)
Rabbi'l-alemin
𝗥𝗮𝗯𝗯𝗶'𝗹-𝗮𝗹𝗲𝗺𝗶𝗻 tabiri, Allah'ın hem her ırk, etnik köken, milliyet, nesil, din ve sosyal durumdaki tüm insanlar, hem de tüm cinler üzerindeki hâkimiyetini pekiştirerek, tüm insanların eşit derecede Allah'a ait olduğunu ifade etmektedir. Bununla birlikte, 𝗥𝗮𝗯𝗯 kelimesi, aynı zamanda 𝗸𝗮𝘆𝘆ı𝗺, 𝗺𝘂𝗿𝗲𝗯𝗯𝗶, 𝗺𝘂𝗱𝗲𝗯𝗯𝗶𝗿 (tedbir eden) ve 𝗺𝘂𝗻'𝗶𝗺 (nimet veren) anlamlarını da barındırır ve Allah'ın her bir insanı yarattığını, rızıklandırdığını, himaye ve terbiye ettiğini vurgular. Ayrıca Allah (cc) ile insan arasındaki efendi-köle ilişkisi, beşeri toplumların normlarından tamamen farklıdır. Allah'ın Rabb olarak kabul edilmesi kulun el-hamdu lillah haykırışıyla birleşerek, bu ilişkinin temelinde, bir tarafta himaye ve şefkat, diğer tarafta ise kulun samimi ve gönülden hizmetinin bulunduğuna işaret etmektedir
Reklam
Tebbet Suresi
Bu sûre, Ebû Leheb'in mahvını öngörüp, ardından bu melun çiftin âhirette karşılaşacağı azabı tarif eder: 1. Ebû Leheb'in iki eli kurususun, kurudu da; 2. Ona ne malı fayda verecektir, ne de kazandığı. 3. Alevli (leheb) bir ateşte (nār) yanacaktır. 4. Karısı da odun hamalı olarak: 5. Boynunda hurma lifinden bükülmüş bir ip (mesed) olacaktır. İslâm kaynaklarına göre Ebû Leheb çok acıklı bir ölümle dünyayı terk etmiştir. Müslümanların ilk zaferi olan 624 senesindeki Bedir Muharebesi'nden kısa bir süre sonra Ebû Leheb veba hastalığına yakalanmıştır. Karantinaya alınıp, ölümünün üzerinden günler geçmesine rağmen hiç kimse ona yaklaşmamıştır. Çürüyen bedeninin kokusu o kadar rahatsız edici olmuştur ki oğulları, cesedini ortadan kaldırmak için işçi tutmak zorunda kalmışlardır. Tebbet Süresi, Hz. İbrahim'in duasına Allah'ın verdiği cevabın bir izahıdır: "𝗞𝗶𝗺 𝗶𝗻𝗸𝗮̂𝗿 𝗲𝗱𝗲𝗿𝘀𝗲, 𝗼𝗻𝘂 𝗸ı𝘀𝗮 𝗯𝗶𝗿 𝗺𝘂̈𝗱𝗱𝗲𝘁 𝗳𝗮𝘆𝗱𝗮𝗹𝗮𝗻𝗱ı𝗿ı𝗿, 𝘀𝗼𝗻𝗿𝗮 𝗱𝗮 𝗮𝘁𝗲𝘀̧ (𝗻𝗮̄𝗿) 𝗮𝘇𝗮𝗯ı𝗻𝗮 𝗺𝗮𝗵𝗸𝘂̂𝗺 𝗲𝗱𝗲𝗿𝗶𝗺! 𝗢 𝗻𝗲 𝗸𝗼̈𝘁𝘂̈ 𝗯𝗶𝗿 𝘃𝗮𝗿ı𝘀̧ 𝘆𝗲𝗿𝗶𝗱𝗶𝗿!" (2:126) Her iki ayette de ateş için nār kelimesi kullanılmıştır.
Meşhur müfessir Fahruddin er-Rāzi, Hesap Günü'nü yalanlayanların dört vasfının Mä'ün Sûresi'nde geçtiğini gözlemlemiştir. 1. Son derece cimridir. "𝗬𝗲𝘁𝗶𝗺𝗶 𝗶𝘁𝗶𝗽 𝗸𝗮𝗸𝗮𝗻 𝘃𝗲 𝗺𝗶𝘀𝗸𝗶𝗻𝗶 𝘆𝗲𝗱𝗶𝗿𝗺𝗲𝘆𝗲 𝘁𝗲𝘀̧𝘃𝗶𝗸 𝗲𝘁𝗺𝗲𝘆𝗲𝗻𝗱𝗶𝗿." 2. Namazı huşûyla kılmaz: "𝗩𝗮𝘆 𝗵𝗮𝗹𝗶𝗻𝗲 𝗼 𝗻𝗮𝗺𝗮𝘇 𝗸ı𝗹𝗮𝗻𝗹𝗮𝗿ı𝗻! 𝗢𝗻𝗹𝗮𝗿 𝗸𝗶 𝗻𝗮𝗺𝗮𝘇𝗹𝗮𝗿ı𝗻𝗱𝗮𝗻 𝗴𝗮𝗳𝗶𝗹𝗱𝗶𝗿𝗹𝗲𝗿." 3. Sırf gösteriş için namaz kılar: "𝗢𝗻𝗹𝗮𝗿 𝗸𝗶 𝗿𝗶𝘆𝗮𝗸𝗮̂𝗿𝗹ı𝗸 𝗲𝗱[𝗲𝗿𝗹𝗲𝗿]." 4. Malının ve rızkının en ufak bir parçasını bile vermekten geri durur: "𝗘𝗻 𝘂𝗳𝗮𝗸 𝗯𝗶𝗿 𝘆𝗮𝗿𝗱ı𝗺ı 𝗯𝗶𝗹𝗲 𝗿𝗲𝗱𝗱𝗲𝗱𝗲𝗿𝗹𝗲𝗿"
"Rahmân ve Rahim arasında nasıl bir fark vardır?"
Bu ilahi isimlerden ilki olan er-Rahman, Allah'ın Kur'ân'daki en eşsiz isimlerinden biridir. Zira Rahim, Melik ve hakim gibi ilahi isimlerin çoğu, hem Allah'ı hem de yaratılmış varlıkları tarif etmek için kullanılan sıfatlarken, Rahmān ismi -tıpkı lafza-i celâl olan Allah ve rabbu'l-alemin unvanında olduğu gibi- hem Kur'ân'da hem de Arap dilinde tek Allah'a mahsustur. Kur'ân'ın nüzulünden evvel bile Rahman ismi, Güney Arabistan'da ikamet eden Yahudi ve Hristiyan toplulukları tarafından Allah'ın Zat'ı için kullanılan bir isim veya unvandı. Birçok Kur'ânî âyette de aynı şekilde kullanılır: De ki: "𝗜𝘀𝘁𝗲𝗿 '𝗔𝗹𝗹𝗮𝗵' 𝗱𝗲𝘆𝗶𝗻, 𝗶𝘀𝘁𝗲𝗿 '𝗥𝗮𝗵𝗺𝗮𝗻' 𝗱𝗲𝘆𝗶𝗻. 𝗡𝗮𝘀ı𝗹 𝗰̧𝗮𝗴̆ı𝗿ı𝗿𝘀𝗮𝗻ı𝘇 𝗰̧𝗮𝗴̆ı𝗿ı𝗻, 𝗲𝗻 𝗴𝘂̈𝘇𝗲𝗹 𝗶𝘀𝗶𝗺𝗹𝗲𝗿 𝗢'𝗻𝘂𝗻𝗱𝘂𝗿." (17:110)
"Sûrelerin düzeni "
Kur'ân'ın belirli kısımlarının incelenmesi sonucunda sûrelerin keyfi olarak sıralanmadığını, bilakis bunun Kur'ân'ın bünyesinin esas bir parçası olduğunu gördük. Sürelerin düzeninde birkaç bağımsız kriterin bir araya gelmesi oldukça çarpıcıdır: Sûrelerin uzunluğunun gittikçe azalması, ardışık süreler arasındaki uyum, sûrelerin birbirini takip eden çiftler ve kümeler hålinde yapılandırılması ve hatta Kur'ân'ın bir bütün olarak muhtemel simetrisi bu kriterler arasında yer alır. Ardışık süreler arasındaki bağlantılar, mürettipler tarafından sonradan yapılan derlemelerin bir sonucu olmaktan ziyade, sûrelerin bizzat içsel bir özelliği olarak görülmektedir. Bugüne kadar yapılan keşiflerin şaşırtıcı ve büyüleyici doğası, daha fazla araştırma yapılması için güçlü bir teşvik sağlamaktadır. Daha derin bir tetkik ve tahlil, Kur'ân terkibinin arkasında yatan başka sırları da ortaya çıkaracaktır.
Reklam
"Bütün hamdler Allah'a mahsustur. "
Hamd kelimesi genelde "𝗼̈𝘃𝗴𝘂̈" olarak tercüme edilmektedir. Lakin Arapçada övgü anlamına gelen iki kelime daha vardır: 𝗠𝗲𝗱𝗵 ve 𝘀𝗲𝗻𝗮̄. Ancak bu kelimelerin her birinde ince ayrımlar vardır. 1. Hamd kelimesinden farklı olarak medh, cansız varlıklar için de kullanılabilir. Mesela, eğer bir arabayı veya güzel bir gün batımını överseniz, bu
Kur'ân-ı Kerim'de, çoğunlukla Mekkî surelerde, Allah (cc) bizzat kasem eder. Bunların çoğu genellikle Kur'ân-ı Kerim'in sonuna doğru yerleştirilmiş bulunan, Mekke'nin ilk döneminde nåzil olan sürelerin başlarında bulunmaktadır. Bu yeminler, üzerine kasem edilen şeye göre farklı sınıflara ayrılır. Allah (cc) bazen sema, arz, güneş, ay veya yıldızlar gibi kevnî olaylar üzerine yemin ederken bazen şafak, seher, kuşluk vakti, ikindi veya gece gibi günün belli evreleri üzerine yemin eder.
"Akıp giden zamana"
Yüz üçüncü süre olan 'Asr Sûresi, çocukların ve yeni Müslümanların ilk öğrendiği, Kuran'ın en kısa sürelerinden biridir. Ayrıca Kur'ân'ın tedvin edilmiş hâlindeki son ilahi kasemi içermektedir: Akıp giden zamana! (el-asr) Şüphesiz insan hüsran içindedir (husr) Bundan ancak iman edip salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. (sabr) (103:1-3) İlk âyette Allah (cc), el-'asr üzerine yemin eder. Bu kelime sıklıkla "zaman" olarak tercüme edilir, ama aslında akıp gitmiş ya da hâlen akan bir zamanı ifade eder. Sıkmak veya preslemek anlamına gelen ve aynı zamanda bir meyvenin içindeki suyun ('asir) sıkılmasını tarif etmek için kullanılan aşarı kökünden gelir. Resmedilen imaj, zamanın hem sınırlı bir kaynak olduğu hem de tamamen "sıkıldıktan" sonra, daha fazlasının elde edilmesinin mümkün olmayacağıdır. Bu kelime aynı zamanda güneşin iyice zevale döndüğü ve gündüzün yakında sona ereceği ikindi vakti için de kullanılır. Bu kasem, tüm süreye ciddi bir aciliyet duygusu katar: Her bir insan hüsran içindedir ve durumunu düzeltme zamanı hızla tükenmektedir (103:2). Sûre, kişinin kendi sini bu hüsrandan kurtarmak için zamanı tükenmeden önce yerine getirmesi gereken dört şartla bitmektedir.
Allah (cc) tarafından indirilen su ve vahiy, Kur'ân'da sıklıkla rahmet olarak anılır, suyun ve vahyin "arındırıcı" olduğu söylenir ve 𝗯𝗶𝗿𝗶 𝗳𝗶𝘇𝗶𝗸𝘀𝗲𝗹 𝗱𝗶𝗴̆𝗲𝗿𝗶 𝗿𝘂𝗵𝘀𝗮𝗹 𝗼𝗹𝗮𝗿𝗮𝗸 𝗵𝗮𝘆𝗮𝘁 𝘃𝗲𝗿𝗶𝗿. Oysa batıl, ilk bakışta yoğun ve kabaran bir köpük gibi hakka galip gelmiş gibi gözükse de hakk güçlü bir sağanak olarak onu silip süpürür: "[Köpüğü sönüp gider]." Su, toprağın içine emildiğinde meyve ve diğer bitkileri ürettiği için (2:22; 6:99 v.s.), "insanlara faydalı olan arzda kalır." Kezå vahyin getirdiği hidayet de kalpler tarafından emildiğinde toplumda fayda ve değişim sağlayan insanlar yetiştirir.
Reklam
Kadim Arabistan'da şair hem filozof hem de aydın rolündeydi; hayat ve ölüm, hayır ve şer, aşk ve nefret gibi daimi konular üzerine kanaatlerini paylaşırdı. Burada söz ettiğimiz Kur'âni ifade, aynı zamanda bazı kişilerin, prensip veya istikametsiz olmaksızın başkalarının dikkatini çekmek için daldan dala, nefisperest hayatlar yaşarken kendilerini irfan ve hikmet sahipleri olarak sunmalarını da tenkit etmektedir. Kur'ân bu eski tabire yeni bir anlam vererek, onu şan ve şöhret arayışıyla daldan dala konan, başıboş ve gayesiz kimseler için zamanı aşan bir ikaz haline getirmiştir. Ayrıca avare koyunlar gibi "her vadinin içine" girerek onları takip etme tehlikesinde olanlara karşı da bir uyarıda bulunur. s:137
lucce

lucce

@luccei_bisahil
·
24 Nisan 12:56
"Her vadide dolaşırlar." Hame (muzarisi: yehimü) fiili, 𝗯𝗶𝗿 𝗱𝗲𝘃𝗲𝗻𝗶𝗻 𝗺𝗲𝗿𝗮 𝗮𝗿𝗮𝘆ı𝘀̧ı𝗻𝗱𝗮 𝗴𝗮𝘆𝗲𝘀𝗶𝘇 𝘃𝗲 𝗯𝗮𝘀̧ı𝗯𝗼𝘀̧ 𝗱𝗼𝗹𝗮𝘀̧𝗺𝗮𝘀ı 𝗶𝗰̧𝗶𝗻 𝗸𝘂𝗹𝗹𝗮𝗻ı𝗹ı𝗿. Kur'ân ise bu fiili kadim Arabistan'ın şairlerine tahsis ederek,𝗼𝗻𝗹𝗮𝗿ı 𝘆𝗼𝗹𝘂𝗻𝘂 𝗸𝗮𝘆𝗯𝗲𝘁𝗺𝗶𝘀̧ 𝘃𝗲 𝗮𝗺𝗮𝗰̧𝘀ı𝘇 𝗴𝗲𝘇𝗶𝗻𝗲𝗻 𝗱𝗲𝘃𝗲𝗹𝗲𝗿𝗲 𝗯𝗲𝗻𝘇𝗲𝘁𝗶𝗿: "Görmez misin bunlar her vadide dolaşırlar (fi külli vädin yehimün)?" (26:225)
"Her vadide dolaşırlar." Hame (muzarisi: yehimü) fiili, 𝗯𝗶𝗿 𝗱𝗲𝘃𝗲𝗻𝗶𝗻 𝗺𝗲𝗿𝗮 𝗮𝗿𝗮𝘆ı𝘀̧ı𝗻𝗱𝗮 𝗴𝗮𝘆𝗲𝘀𝗶𝘇 𝘃𝗲 𝗯𝗮𝘀̧ı𝗯𝗼𝘀̧ 𝗱𝗼𝗹𝗮𝘀̧𝗺𝗮𝘀ı 𝗶𝗰̧𝗶𝗻 𝗸𝘂𝗹𝗹𝗮𝗻ı𝗹ı𝗿. Kur'ân ise bu fiili kadim Arabistan'ın şairlerine tahsis ederek,𝗼𝗻𝗹𝗮𝗿ı 𝘆𝗼𝗹𝘂𝗻𝘂 𝗸𝗮𝘆𝗯𝗲𝘁𝗺𝗶𝘀̧ 𝘃𝗲 𝗮𝗺𝗮𝗰̧𝘀ı𝘇 𝗴𝗲𝘇𝗶𝗻𝗲𝗻 𝗱𝗲𝘃𝗲𝗹𝗲𝗿𝗲 𝗯𝗲𝗻𝘇𝗲𝘁𝗶𝗿: "Görmez misin bunlar her vadide dolaşırlar (fi külli vädin yehimün)?" (26:225)
يَوْمَ نَقُولُ لِجَهَنَّمَ هَلِ امْتَلَأْتِ وَتَقُولُ هَلْ مِنْ مَزِيدٍ O gün ki, cehenneme deriz ki: 𝘿𝙤𝙡𝙪𝙫𝙚𝙧𝙙𝙞𝙣 𝙢𝙞?. O da der ki: 𝘿𝙖𝙝𝙖 𝙫𝙖𝙧 𝙢ı? Kaf/30
Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri
Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri
lucce

lucce

@luccei_bisahil
·
24 Nisan 11:13
Hatta Cehennem, avının peşine düşmüş bir avcı gibi mücrimleri rahat bırakmayan canlı bir varlık olarak tasvir edilir. Hem âsileri "gözetler" (78:21) hem de yüz çevirip servet biriktirenleri "çağırır" (70:17-18). Sonunda, Kıyamet Günü, avını "gördüğü" zaman, "onun kaynaması ve uğultusu" işitilir (25:12). Zalimlerin ilk grubu Cehennem'e atıldıktan sonra Allah ona, "Doydun mu?" diye sorar. O ise hâlâ açtır ve "Daha var mı?" diye cevap verir.
Hatta Cehennem, avının peşine düşmüş bir avcı gibi mücrimleri rahat bırakmayan canlı bir varlık olarak tasvir edilir. Hem âsileri "gözetler" (78:21) hem de yüz çevirip servet biriktirenleri "çağırır" (70:17-18). Sonunda, Kıyamet Günü, avını "gördüğü" zaman, "onun kaynaması ve uğultusu" işitilir (25:12). Zalimlerin ilk grubu Cehennem'e atıldıktan sonra Allah ona, "Doydun mu?" diye sorar. O ise hâlâ açtır ve "Daha var mı?" diye cevap verir.
Lokman süresi;
"Oğulcağızım! Muhakkak ki, o (yaptığın şey) bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, bir kaya içinde veya göklerde veya yer içinde bulunsa Allah onu getirir, (meydana çıkarır). Şüphe yok ki, Allah latîftir, habîrdir." "Oğulcağızım! Namazı dosdoğru kıl ve maruf ile emret ve münkerden nehyet ve sana isabet edene sabreyle. Şüphe yok ki bu, kat'iyyen icab eden umûrdandır." "Ve nâs için avurdunu şişirme ve yeryüzünde çalımla yürüme. Şüphe yok ki, Allah hiçbir böbürleneni, övüneni sevmez. " "Ve yürüyüşünde mutedil ol ve sesini indir. Muhakkaktır ki, seslerin en çirkini, elbette ki eşeklerin sesidir." 16,17,18,19
Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri
Kur'an-ı Kerim'in Türkçe Meali Alisi ve Tefsiri