Oysa bazı yetişkinler evrende cereyan eden olaylara olağan bir hadiseymiş gibi bakıyorlar. Galiba hayretin tellerine dokunmaktan ziyade tesadüfün tellerine dokunmak haz veriyor kendilerine. Ruhlarında ne itaatkâr bir Havva'nın ne kötücül ve isyankâr Lilith'in ne de İsa'nın ayağını gözyaşlarıyla yıkayıp saçlarıyla kurutan tövbekâr Mecdelli Meryem'in bir iktidar savaşı vermesi şaşırtıyor onları. Göz denilen et parçasının görmesi, çam ağacının racon kesip yanında yöresinde başka ağaçların kök salmasına izin vermemesi, kanatları olmasına rağmen tavuğun uçamaması, misralarıyla büyüleyen bir şairin muhataplarının beklentileriyle döllenmesi, aklını terk eden âşığın denizin ve göğün maviliğinde yarinin gözlerini araması, ilme doyamayan bir âlimin sabrın göğsünü somururcasına emmesi, kocaman bir ağacın küçücük bir çekirdekte gizlenmesi, ruhu sarsabilecek yalnızca bir cümle için bin sayfalık kitabın âdeta bir sarraf hassasiyetiyle okunması ve her sayfada nefes nefes ölünmesi... Zihinlerinde herhangi bir çatlamaya yahut yarılmaya neden olmuyor. Karun misali hazinelerinin anahtarlarını yedi deve zor taşıyor lakin bir anlamdan yoksunlar. Evde, çarşıda ve pazarda kendi ayak seslerinden başka bir ses duymuyor, yaşam boyu niceliğin buz kesmiş koridorlarında volta atıp duruyorlar.