İnsanlığın tarihinde meydana getirilmiş olan, hayranlık uyandırıcı ne varsa, bunların ancak küçük bir kısmı hoşnutluk eseridir. Yaşam ereği olarak hoşnutluğa haddinden fazla değer biçiliyor. Yeni eylemlerin mahmuzu hoşnutsuzluk tur, insan olmaya özgü olan budur. “Mutluluk ancak hoşnutsuzluktadır” (Georg Kreisler, Letzte Heder7, otobiyografi, 2011). Belki de ancak şüphe edebilen, çaresizliğe düşebilen insan, büyük ve fevkalade şeyler yaratabilir. Hoşnut olan, arkasına yaslanmayı yeğleyecektir. Bu bakımdan, bir hoşnutluk eğer fazla uzun sürerse hoşnutsuzluğun tamamen kendiliğinden doğuvermesi şans olarak görünebilir. Fark edilebilir bir dış etki olmaksızın insanın içinin sıkılmasıyla da olabilir bu, bir meydan okumaya dönüşen dış etkilere bağlı da olabilir: Yenilgiler, başarısızlıklar, kızgınlıklar, münakaşalar ve ters giden işler, kimsenin sevmediği ama yine de kaçınılmaz olan hoşnutsuzluk zamanlarına kapı açarlar. Bu terslikleri aklına bile getirmek istemeyenleri dehşete sevk ederek...
Böyle Buyurdu Zerdüşt adlı eserinde “son insanın” küçük mutluluğunu alaya alan (“Gündüz için küçük hazları, gece için küçük hazları vardır”, Zerdüşt’ün Öndeyişi,) Friedrich Nietzsche bile, birkaç yıl sonra Ahlâkın Soykütüğü Üzerine başlıklı metninde (üçüncü bahis, 14), icat ettiği yeni insana bir mutluluk hakkı tanıyacak kadar ileri gitti. Bu haklarını alabilmeli ve mutsuzların durumunu gözetmeyi de fazla abartmadan kullanabilmelidirler. Bir iktidar meselesi midir, gelecek zamanların bir önden zuhuru mudur mutluluk?
Mutluluğun kimyası şayet fazla zorlanırsa insanı mutsuz eder. Çünkü çabucak tükenen, bu nedenle yenilenmesi gereken maddeler söz konusudur; yenilenmelidirler ki hayatı tekrar kışkırtabilsinler ve yeniden tükensinler... Mutlu olmaktan bazen yorulan insan da tükenir, onlarla beraber. Kendi haz hırsının kurbanı olmuştur; nihayet kendini, ondan daimi bir neşe hissi için çaba harcamasını talep etmeyen keyifsizliğin kollarına bırakabildiği için memnundur. Üzüntü hali onun geri çekilme hattına dönüşür. En nihayet kendi içindeki öteki tarafı sonuna kadar yaşayabilecektir. Gerçi “havasında olmayan” insan sosyal ölüm tehdidi altındadır, kimse onu yakınında istemez. Ama “her zaman keyfi yerinde olan”ın durumu da her zaman daha iyi değildir, çünkü o da hoşnutluk hissini sonsuza kadar sürdüreyim diye nafile debelenirken, istemeden, çevresi için bir dayatmaya dönüşür.
Hayattan zevk alabilmek ve hayatı sevebilmek, güzeldir. Ama herkes için her an mümkün olmaz bu. Gerçi insanların gönül hoşluğu için yapabilecekleri çok şey bulunur. Ama her hoşluğa tekabül eden bir nahoşluk, her iyilik haline tekabül eden bir kötülük hali, her mutlu oluşa tekabül eden bir mutsuzluk vardır. İnsan kendini hoşluk haline ne denli bırakırsa, karşı kutbun potansiyeli o denli büyür. Mutluluğunu sağlığa bağlarsa, bir nezle bile onu mutsuz edebilir. Hep eğlence istiyorsa gönlü, bir saat sıkılmak onu mutsuz etmeye yeter. Hep genç kalmayı istese, yaşlanmak ona daha fazla acı verir. Hayat sırf zevk almak için mi yaşanır? Öyle ise, dişçide duyacağınız acı peşinen hayatınızın bir haftasını gölgeleyecektir. Sırf başarı mıdır önemli olan? O zaman tek bir başarısızlık bile hayattan bıktırabilir. Yaşama sanatı, her şeyde mucizevi olanı görmek midir? O zaman gündelik hayata damgasını vuran ve hiç de mucizevi olmayan şeyler değersizleşir, oysa onlarla yaşamak da yaşama sanatının parçasıdır.