ş

Şehir ve İnsan

KAZIN AYAĞI...
- "Bu kadar basit mi? Evet, ben çaresizim. Mutsuz olduğum bir dünyayı terk edip gidemiyorum. "Gidecek yerim olmadı kendi mezarımdan başka" diyor ya şair. "Hadi gel köyümüze geri dönelim" de demiyorum. "Köyü mesken tutmak aklı mezara koymaktır", biliyorum. Merkez Efendi'nin "Herkes merkezinde, nakkaş nakşını işlemeye devam ediyor" sözünü düstur telakki ederek kendimi teselli edebilir, pekâla gönlüm rahat yaşayabilirim nu hayatı. Ama kazın ayağı öyle değil..." (Ekrem Özdemir, Zavallı Şehir İnsanı! Şehir ve Medeniyet Dergisi, Ekim 2009)
ŞEHİR İNSANI...
- "Belirlenmiş, kısıtlanmış, yönlendirilmiş bir hayat yaşadıklarını kabul etmezler. Etmezler zira, bunun farkında olacak kadar ilim sahibi değildirler. Tam bir cehl-i mürekkep. Kimseye güvenmezler, "bu devirde babana bile güvenmeyeceksin" diye bir inanç vardır kalplerinde. En büyük dertleri; daha rahat bir hayattır. Rahat tabirini kasıtlı kullanıyorum, çünkü rahatlık mutluluktur şehir insanı için. Huzur ve rahatlığı aynı şey sayarlar, oysaki bunların aynı şey olmadığını için ölüm döşeğinde düşünecek vakitlerini olması gerekir. Rahatlık daha çok para demektir. Haliyle; yaşamak için yemezler, yemek için yaşarlar. PEPSİ'nin reklamında dediği gibi, "Daha fazlasını iste". Temel dayanak noktası budur; Her zaman daha fazlası mümkündür..." (Ekrem Özdemir, Zavallı Şehir İnsanı! Şehir ve Medeniyet Dergisi, Ekim 2009)
Reklam
İÇİMİZDEKİ KULUBE...
Şehrin camileri yer altındadır. Utanılan, mahcup olunan, olsun ama göze batmasın denilen mekânlardır. Apartman dairelerinin, bürokratik kurumların veya iş merkezlerinin bodrum katlarına sıkıştırılmış küçücük kulübelere veya sığınma evlerine benzerler. Yakın tarihte katıldığım uluslar arası katılımlı bir sempozyumun yapıldığı, ülkenin en büyük
GÖNÜLLÜ KÖLELİK...
- "İlkokulu köyde, ortaokulu kasabada, üniversiteyi şehirde okumuş ve halen şehirde yaşayan biri olarak şehir hayatı ve şehir insanına ait kanaatlerimi sizinle paylaşmak istiyorum. Hani şu şairin "üstü çizilmiş kişiler" dediği kişilerden bahsediyorum. Her zaman her şeyden haberi olan ama hiçbir bilgiyi sonuna kadar öğrenecek vakitleri olmayanlar. Her birinin bağlı olduğu parti, dernek, vakıf, cemaat, örgüt kadar ufku geniştir. Hepsi dindardır, bu dindarlıkları birbirlerini yanlış, batıl görecek şekilde dizayn edildiği için bütün insanlığı kuşatan din, yanındaki insanı bile sevdiremeyecek kadar dardır. Hayatı televizyon kanalları, gazeteler, internet haber sitelerinden öğrenirler. Medyaya lanet ederler ama konuştuklarını dinlediğinizde medyanın söylediklerinden fazlasını bilmediklerini fark edersiniz. İşin vahim tarafı bu onlar için bir çelişki değildir. Şahin Uçar'ın dediği gibi, "Gönüllü bir köleliktir" bu, o yüzden kimse şikayetçi değildir." (Ekrem Özdemir, Zavallı Şehir İnsanı! Şehir ve Medeniyet Dergisi, Ekim 2009)
Doğa sizi bekliyor...
Can sıkıntısına geri dönersek... İnsanın temel bir özelliği vardır; Hangi konuda olursa olsun, önüne ne kadar çok seçenek koyarsanız o kadar mutsuz edersiniz. İşte bu çeşit can sıkıntısı bir felakettir. Yapacak şeyi olmadığı için canı sıkılan insanın tehlikesiyle yapacak yüzlerce şeyi olduğu halde canı sıkılan insanın tehlikesi çok farklıdır.
Can sıkıntısı...
- "Anadolu'dan gelip şehirde üniversite okuyan her gencin rüyasıdır karlı dağdaki kulübe. Elbet bir gün oraya gidilecek; doğayla, kitapla, şiirle ve hepsinin sahibiyle başbaşa, huzur dolu muhteşem bir yaşam sürülecektir. Bu hayali kuranların kafasında bundan sonrasıyla ilgili şablon aynıdır: Ama orada yaşamayacaksın. Şehre dönmek şart. Neden şart? Çünkü şehir hayattır, medeniyettir, kültür, sanat, edebiyat, tarih, her şey orada. Peki bu kadar önemli olan, bu derece candan yaşamak istediğimiz şehir neden bize huzur vermez? Neden gençlerimizin en önemli derdi yalnızlık ve can sıkıntısı? Ha bu arada söyleyeyim, can sıkıntısı denen şey şehir insanına mahsus bir derttir. Çok da önemli bir sıkıntıdır, çünkü bazen sonu intiharla sonuçlanacak süreçler başlatabilir insan hayatında. Şöyle bir ikilemimiz var; kasabada ya da köyde insanın canı neden sıkılır? Yapacak bir şey bulamadığı içindir sıkıntısı. Uğraşacak meşgalesi kalmamıştır da ondan. Peki şehirdeki insanın canı niye sıkılır? Çünkü onun önünde o kadar seçenek vardır ki yaşamak için, bunlardan hangisini yaşaması gerektiğine bazen karar veremez, bazen hiçbiri çekici gelmez. Nefis hepsini yaşamak ister, bütün zevkleri tatmak, dünyanın bütün nimetlerinden faydalanmak... Ne ki sınırlı bir varlık olan insanın bütün bunları yapmaya ne zamanı, ne kudreti, ne de imkânı vardır. O zaman başlar sıkıntı. Tıpkı evlenmek için kız arayan şehrin zavallı erkekleri gibi..." (Ekrem Özdemir, Zavallı Şehir İnsanı! Şehir ve Medeniyet Dergisi, Ekim 2009)
Reklam
İnsan yaşadığı şehirden nasıl yararlanır?
“ Her nerede yaşanıyorsanız, o şehre, sokaklarını dolaşarak; tarihini, yapılarını bilerek, öğrenerek sahip çıkarsınız. “ İlber Ortaylı
Sayfa 237 - KronikKitabı okudu
KİMLİKSİZLİK...
- "Kimliksizlik, şehir insanın baş belası. O kadar çok kimliği vardır ki ve zaman o kadar hızla değişmektedir ki, bu sene efendi olduğunuz konuda bir yıl sonra köle olmanız işten bile değildir. Çocuklarının istek ve arzularına yetişebilmek için bütün varlığıyla mücadele eden anne babaların gayretleri buna örnek olarak gösterilebilir. Benim
HERKES MUZTARİP, KİMSE SUÇLU DEĞİL!
- "İnsan iradesinden bahsediyorum. Zaten dünyaya geldiğinde mahdut olan, ancak dünyevî ihtiraslarından soyunarak iradesini hürleştirme imkânına sahip olan insana, baştan sona dünyevî ihtiraslar tavsiye eden şehirden bahsediyorum. Dostoyevski'nin Londra'ya gittiğinde, Albert Camus'nün Amerika'ya gittiğinde gördüğü, yaşadığı, hissettiği ve insanlık adına ızdırap duyduğu sıkıntılardan bahsediyorum. Yeraltından Notlar'ın kahramanı gibi "Ben tek başınayım, onlar hep birlikte" demesem de, herkesin muzdarip olduğu ama kimsenin suçlu olmadığı bir durum var ortada..." (Ekrem Özdemir, Zavallı Şehir İnsanı! Şehir ve Medeniyet Dergisi, Ekim 2009)
MUHTAR SUERETİNDE MUZDAR...
- "Emevîler, Arap ırkının üstünlüğü temeline dayalı devletlerinde, zulüm ettikleri insanlar (onlara Mevali deniyor- Arap olmayan Müslüman anlamında), isyan edip kaos oluşturmasın diye, devlet eliyle, insanın kaderi rüzgar önündeki yaprağa benzer şeklinde bir inanç yaymışlar. "Ben sana zulmetmiyorum, kaderin böyle, Allah böyle istiyor" derlermiş. Biz de mi böyle yapalım? Tamam, şehirdeyiz, babana bile güvenmeyeceksin, herkes kendi menfaati için savaşacak, artık Makyavelist mi olursun, Komünist mi olursun, İslamcı mı olursun, tercih senin. Ben bunların dışında bir şeylerden bahsediyorum. Bu kaypak, bu müptezel, bu muhtar suretinde muzdar, bu şehvetinden başka derdi olmayan, futbol, seks ve moda üçgeninde yaşayan şehir insanını sevmiyorum, sevmek zorunda da değilim..." (Ekrem Özdemir, Zavallı Şehir İnsanı! Şehir ve Medeniyet Dergisi, Ekim 2009)
142 öğeden 131 ile 140 arasındakiler gösteriliyor.