Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Profil
Ziyaretçilerden biri de Atatürk'ün tabutunun ayakucunda gözyaşlarını tutamayan eski Afgan Kralı Amanullah Han'dı. Atatürk'ün en büyük hayranlarından olan Amanullah Han, vefat haberini alınca alelacele İstanbul'a gelmişti. Ziyaretçilerin sayısı akşama doğru daha da arttı ve Saray'ın kapıları saat 24.00'da kapanmamış olsaydı ziyaretler sabaha kadar devam edecekti. Ziyaretin bu ilk gününde 150 bin kişi katafalkın önünden geçerek Atatürk'ü saygıyla selamlamıştı. İstanbul halkının ziyareti 17 Kasım günü daha da artarak devam etti. Öyle ki akşam saat 20.00'dan sonra 100 binden fazla ziyaretçinin Saray'a adeta akın etmesiyle yaşanan izdiham sırasında çoğunluğu kadın olmak üzere on bir kişi yaşamını yitirdi ve yaralananlar oldu. Ancak elem verici bu olaya rağmen katafalk ziyareti halkın yoğun katılımıyla ertesi gün de sürdü. Gece yarısına kadar süren bu saygı ziyaretine iştirak edenlerin sayısı 300 bine ulaşmıştı.
Sayfa 141 - Dolmabahçe Sarayı’nda Yapılan MerasimKitabı okudu
Dünya basını özel hayatını merak ettiğı Gazi’yi yakından takip ediyor ve yakaladığı en küçük bir ayrıntıyı bile haber konusu yapıyordu. Özellikle de 29 Ocak 1923'te İzmir'de Uşakizadelerin Beyaz Köşkü'nde Latife Hanım'la yaptığı evlilik dünya basının gündemini uzun süre meşgul etmiş ve International News adlı Amerikalı bir film şirketi gelin ile damadın ilk günlerini filme çekmişti. “Türkiye'nin Mucize Adamı Güzel Zengin Kızla Evlendi. Mustafa Kemal Paşa ve Türkiye'nin en zengin kızı olan gelinin ilk özel görüntüleri" yazısıyla başlayan bu sessiz filmde Gazi ile Latife Hanım'ın özel görüntülerine yer veriliyor ve filmin ilk ara yazısında "Londra ve Paris'te eğitim gören Bayan Kemal kadın haklarının kararlı bir savunucusu olarak peçe takmıyor", ikincisinde ise "Kemal Paşa ve eşi çağdaş ve sağlam bir ülkenin kadınların işbirliği olmadan kurulamayacağına inanıyorlar" ifadeleri yer alıyordu.
Sayfa 130 - Yabancı Sinemacıların Gözünden Gazi ve Yeni Türkiye (1922-1938)Kitabı okudu
Reklam
Kih kih kih
Çekimlerin bitmesinin ardından Cezmi Bey, filmlerle birlikte İstanbul'a döndü. Nizamettin Nazif ve İhsan Beyler bir süre daha Ankara'da kaldılar. Nizamettin Nazif, filmlerin nasıl çıktığını, görüntü ve seste herhangi bir sorunun olup olmadığını merak ediyordu. Durumu İhsan Bey'e sordu. İhsan Bey, bir anda katıla katıla gülmeye başladı. Nizamettin Nazif neden güldüğünü sorunca ona şöyle dedi: "İstanbul'da stüdyoda film yıkandıktan sonra Nâzım Hikmet'le Ertuğrul Muhsin tetkike başlamışlar. Muhsin demiş ki ‘Canım, makineyi hep aynı yerde tutmuşlar. Atatürk'ün simasını başka taraflardan da alsalar, olmaz mıydı sanki?’ Nâzım da demiş ki ‘Belki Reis-i Cumhurun karşısında fazla hareketler yapmaktan çekindiler. Fakat ses daha iyi regle edilebilirdi.’İşte bu sırada film Gazi'nin tam o son hiddetine rastlamış. Perdede sakin ve vakur bir nutkunu söyleyen Reis-i Cumhur birden bire tavrını değiştirip ‘Biz burada komedya mı oynuyoruz? Çekiliniz, yıkılınız’ diye bağırmaya başlayınca ne olduğunu birden bire kestirememişler: ‘Eyvah, canlandı, bize bağırıyor,’diyerek can havliyle karanlık salondan dışarıya fırlamışlar."
Sayfa 124 - “Bir Millet Uyanıyor” film montajıKitabı okudu
Gösterime Charlie Chaplin'in kısa komedilerinden biri olan Şarlo İdam Mahkûmu adlı filmle başladı: "Bu film Şarlo filmleri arasında en başarılısı sayılmaktaydı. Atatürk perdede cereyan eden olaylara o kadar çok güldü ki beni yanına çağırarak 'Cemil, hayatımda hiç bu kadar güldüğümü hatırlamıyorum, şunu bir daha seyretsek olmaz mı?" dedi. "Peki, Paşam, istediğiniz kadar gösterebiliriz, dedim." Cemil Bey, filmi bir kez daha gösterdi. Gazi filmi ikinci kez seyrediyor olmasına rağmen tepkileri ilkiyle aynıydı. Şarlo İdam Mahkûmu'nun ardından Gazi'nin cephe teftişlerini içeren filmin son kısmı gösterilmeye başlandı.
Sayfa 85 - Gazi’nin İzmir Günlerinde Sinema/ İlk kez Chaplin filmi izliyorKitabı okudu
Öncü
Gazi, Cemil Bey'in refakatinde balkonda hazırlanan locasına çıktı. Eğilerek salondaki seyircileri selamlayıp Cemil Bey'e döndü. Kendisine salonda neden kadın seyirci olmadığını sordu. Cemil Bey, kadın seyirciler için haftada sadece bir gün matine yaptıklarını, kadın ve erkek seyircilerin aynı salonda olmalarının yasak olduğunu söyledi. Gazi bunun üzerine yaveri Muzaffer'e aşağıya inip dışarıdaki kadın seyircileri içeriye almasını emretti: "Yaver gitti ve bir süre sonra sinemanın içi tıka basa kadın doldu. Türkiye'de ilk orada Ankara Sineması'nda kadınlarla erkekler ve Atatürk bir arada film seyrettiler. Kadınlar kendisine dönmüş ve çılgınca alkışlamaya başlamışlardı, öyle ki bir türlü filme başlayamıyordum."
Sayfa 84 - Gazi’nin İzmir Günlerinde SinemaKitabı okudu
Gazi, 26 Aralık akşamı saat 21.30'da Yeni Sinema'ya geldi ve özel locasına geçti. Salonda kendisine yönelik alkış ve tezahüratların ardından projeksiyonun ışığı perdeyi aydınlatmaya başladı. Gazi, filmi sonuna kadar ve büyük bir dikkatle izledi. Gazi'nin "Güzel miydi?" sorusuna "Fevkalade" diyerek cevap veren Cemal Granda, sonrasını anılarında şöyle anlatıyordu: "Saat yirmi üç sıralarında döndüğü zaman: 'Çelebi Efendi, iyi vakit geçirdik', dedi. Atatürk, ilk Türk filmini işte böyle benim tavsiyem üzerine görmüş ve hoşuna gitmişti. İsteseydi o filmi Köşke getirtir, oturduğu yerden seyredebilirdi. Ama Atatürk bir halk çocuğuydu. Halkın içinde yaşamaktan hoşlanıyor, onun gittiği yerlere gitmek için vesileler arıyordu. Sinemaya gidiş te sadece bir vesileden başka bir şey değildi. Sinemada halkla beraber film görmek, onun daha çok hoşuna gitmişti."
Reklam
Chaplin'e ve filmlerine özel bir ilgisi olan Gazi, fırsat bulduğunda onun filmlerini kaçırmamaya çalışıyordu. Gösterime girdikleri tarihlerde olmasa da ya Köşk'ün sinemasında ya da bir sinemada onun filmlerini seyrediyordu. Chaplin'in adeta melodramın tarihini yazdığı ve Federico Fellini'den (Cabiria'nın Geceleri) Memduh Ün'e (Üç Arkadaş) kadar birçok yönetmeni etkileyen Şehir Işıkları (City Lights) filmi bunlardan biriydi. (…) Gazi, 18 Mayıs akşamı Chaplin'in merak ettiği bu filmini seyretmek için Yeni Sinema'yı teşrif etti. Türk sinemasının ilk yönetmenlerinden olan Baha Gelenbevi'nin o sıralar İsmet İnönü'nün yaverliğini yapmakta olan akrabası Atıf Esenbel'den dinlediğine göre Gazi, filmin gösterimine Başvekil İsmet (İnönü) Paşa'yı da davet etti. Yaveri aracılığıyla Paşa'ya iletilen not şöyleydi: "İyi bir film izleyeceğiz. Eğer Paşa Hazretleri teşrif buyururlarsa, çok memnun olurum." İsmet Paşa, davetin ani oluşunu gerekçe göstererek gösterime katılamayacağını bildirdi; ancak eşini ve çocuklarını gönderdi.
Gazi, Charlie Chaplin'in sinema anlayışını, filmlerini seviyor ve onu büyük bir sanatkâr olarak görüyordu. Hayatta tek başına kendine yer açmaya çalışan, daima sevginin ve iyiliğin peşinde koşan melon şapkalı, paytak yürüyüşlü bu sıradan adamın ironi dolu maceralarını hayranlıkla izliyordu. Chaplin sinema için yaratılmış gerçek bir dâhiydi. Başarısı da kuşkusuz insan denilen varlığı çok iyi tanıyor olmasından ve seyircinin karşıtlıklara ve beklenmedik durumlara olan eğiliminden ustaca yararlanmasından kaynaklanıyordu. Ünlü Rus yönetmen ve sinema kuramcısı Pudovkin'in dediği gibi Chaplin, insanın iç dünyasının yaşantısının uçucu gerçekliğini, büyüleyici bir sadelikle, herkesin anlayabileceği bir dil kullanarak, kenar mahallelerin güldürü destanı anlatımı üzerine kuruyordu. Filmleri olağanüstü acıklıydı ve komedi de bu acının içinden çıkıyordu.
“Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok” sansürü!
Pars Tuğlacı'nın Afet İnan, Şakir Seden ve Cemal Işıksel'den bizzat dinleyip naklettiğine göre, “Savaşın doğurduğu ruhi bunalımları, manevi çöküntüleri, her türlü acıyı açık bir biçimde belirten bu film, savaşın bütün yönlerini tatmış olan Gazi'yi son derece etkilemiş ve yanında oturan Dahiliye Vekili Şükrü Kaya'ya filmi fevkalade beğendiğini, savaşın getirdiği felaketleri en iyi biçimde anlatan bir belge niteliği taşıdığını, fakat savaştan yeni çıkmış Türk halkına bu filmin gösterilmesini şimdilik sakıncalı bulduğunu, bunun için vaktin henüz erken olduğunu söylemişti."
Kaldığı gün süresince yalnız iki gece tiyatro ve iki gece de film seyretmek için dışarıya çıktı. 25 Ocak akşamı maiyetiyle birlikte Darülbedayiye (İstanbul Şehir Tiyatrosu) gelerek saat 21.30'da başlayan Yalova Türküsü adlı komedi oyununu izledi. 11 Şubat'ta da yine aynı tiyatroda ilk kez sahnelenen Akın piyesini seyretti. Temsilin sonunda piyesi hem sahneye koyan hem de önemli rollerinden birini üstlenen Muhsin Ertuğrul'u ve piyesin yazarı Faruk Nafiz'i (Çamlıbel) kutlayarak onlara takdirlerini bildirdi. Diğer iki gece de Opera ve Elhamra sinemalarında film seyretmek için dışarıya çıktı.
Reklam
16 Mayıs 1919’da ayrılışının ardından 1 Temmuz 1927’de dönüşünde;
“İstanbul'dan çıktığım günden bugüne kadar sekiz sene geçti. Ayrılık ve özlemle geçen dakikaların bile ne kadar uzun geldiği düşünülürse, sekiz senelik hasretin, İstanbul'un saygıdeğer halkı için ruhumda ateşlediği özlemin büyüklüğü kolaylıkla değerlendirilir. İki büyük dünyanın birleştiği yerde, Türk vatanının süsü, Türk tarihinin serveti, Türk ulusunun gözbebeği İstanbul, bütün vatandaşların kalbinde yeri olan bir şehirdir. Bu şehir uğursuz olaylarla acılı bulunduğu zamanlar, bütün vatandaşların kalplerinde kanayan yaralar açılmıştı. Kalbi yaralı olanlardan biri de bendim. Bugün görüyoruz ki geçirdiğimiz karanlık gecelerin içinde kalplerimizi sevinçlerle dolduran ışıklı seherler doğdu. Sekiz sene evvel acılı, ağlayan İstanbul'dan kalbim sızlayarak çıktım. Sekiz sene sonra kalbim rahatlamış olarak, gülen ve daha güzelleşen İstanbul'a geldim. Bütün İstanbulluların ruhuma heyecan veren sıcak ve sevgi dolu kucağıyla karşılaştım."
Gazi, Nisan ayı içerisinde seyircilerle birlikte film seyretmek için sadece bir kez Yeni Sinema'yı teşrif etti. 11 Nisan akşamı özel locasında aşina olduğu Alman aktris Käthe von Nagy'nin Gündüz Senin Gece Benim (Ich bei Tag und du bei Nacht) adlı filmini seyretti. Nisan ayının sekiz gecesini filme ayıran Gazi, Mayıs ayında sadece bir film seyretti ve Kasım ayının ortalarına kadar da bu etkinliğe bir süreliğine ara verdi. Köşk'ün beyaz perdesi 17 ve 29 Kasım gecelerinde yeniden aydınlandı. En son 13 Nisan'da Ankaralılarla birlikte film seyreden Gazi, bunu tekrarlamak için 2 Aralık akşamı Yeni Sinema'yı bir kez teşrif etti. Sinemanın programında Lili Gyenes yönetimindeki Macar Çigan Orkestrası'nın bir konseri ve ardından da Marta Eggerth'in başrolünde olduğu Bir Gün Sonra Geleceğim adlı bir Alman filminin gösterimi vardı. 1933 yılı Gazi'nin gerek Köşk'te gerekse sinemada en fazla film seyrettiği yıl oldu. Aynı yılın 29 Aralık gecesini de film seyrederek geçirdikten sonra Köşk'teki bu etkinliğe uzun bir süre ara verdi.
Ata’mın sinefillik şaka mı?!
1933 yılının kış ve bahar mevsimleri Gazi'nin Köşk'te en fazla sayıda film seyrettiği dönem oldu. Özellik Mart ve Nisan aylarında mesaisinden arta kalan zamanlarında gecelerini film seyrederek geçirdi. Köşk'ün kayıtlarına göre Gazi, Mart ayının sekiz gecesini film seyrederek geçirdi: "02 Mart 1933 - Geceyi sinema seyretmekle geçirdiler. 04 Mart 1933 - Gece sinema seyrettiler: saat 02.30'da yattılar. 08 Mart 1933 - Gece sinema seyrettiler ve 01.30'da yattılar. 10 Mart 1933 - Gece sinema seyrettiler ve 01.30'da yattılar. 16 Mart 1933 - Gece sinema seyrettiler ve 01.30'da yattılar. 19 Mart 1933 - Gece sinema seyrettiler ve 01.30'da yattılar. 24 Mart 1933 - Gece film seyrettiler. 30 Mart 1933 - Gece film seyrettiler." Gazi, Mart ayı boyunca filmleri sadece Köşk'te seyretti, sinemaya gitmedi. Nisan ayında da aynı yoğunlukta film seyretti: "03 Nisan 1933 - Gece film seyrettiler. 04 Nisan 1933 - Gece film seyrettiler. 05 Nisan 1933 - Gece film seyrettiler. 07 Nisan 1933 - Gece film seyrettiler ve saat 04.00'da yattılar." 13 Nisan 1933 - Gece sinema seyrettiler ve saat 03.15'de yattılar." 21 Nisan 1933 - Gece film seyrettiler ve 02.30'da yattılar. 23 Nisan 1933 - Gece film seyrettiler. 27 Nisan 1933 - Gece film seyrettiler.”
Sayfa 30 - Köşk’ün Beyaz PerdesindeKitabı okudu
Babylon filminin en etkileyici tarafı benim için buydu
Gazi, filmleri Köşk'te Kinox Ernemann marka Alman yapımı bir projeksiyon makinesinden seyrediyordu. Bunlar sessiz filmlerdi. 1927 yılının sonlarına doğru ise sessiz filmlerin yerini seslileri almaya başladı. Sinema salonları da sesli sisteme geçmek için hızlı bir değişim sürecine girdiler. Türk sinema sektörünün bu sisteme geçişi ise ağır aksak bir seyir izledi. Türk seyirciler görüntü ile sesin beyazperdede birleşmesine ilk kez 25 Eylül 1929'da Opera Sineması'nda tanık oldular. Yönetmenliğini Henry King'in yaptığı ve başrollerini Eleanor Boardman ve John Holland'ın paylaştıkları Kadının Askere Gidişi (She Goes to War) adlı bu sesli film Opera Sineması'nda adeta izdihama yol açtı.
Sayfa 25 - Çankaya Köşkü’nde SinemaKitabı okudu
İstanbul Senfonisi, Nâzım Hikmet'in 1934 yılında İpek Film hesabına çekmiş olduğu belgesel nitelikli bir tanıtım filmiydi. Dönemin tanıklarından olan Memet Fuat anılarında bu film hakkında şöyle diyordu: "İstanbul kentini, kentteki çağdaş yaşamı yansıtmak amacını güden bu kısa belgesel çeşitli semtlerde çekilmişti. Bir iki sahnede ablam ve ben de görünüyorduk. Ben dedemin bahçesinde kovalamaca oynarken bir topla ağacın arkasından koşarak çıkıyordum, sonra Mithat Paşa'nın bahçesinde pingpong oynayanları izliyordum. Ablamı ise salıncakta, bir de Kalamış'ta yelkenli kayığın içinde çekmişlerdi. Daha uzun süre göründüğünden onu biraz kıskanmış, ama hiç belli etmemiştim. Bu film için Mesut Cemil'in özel olarak bestelediği şarkıları Münir Nurettin söylemişti. Şarkı sözleri [Martılar ah eder, çırparlar kanat] ise Nâzım'ındı. Nedense bu ortaya vurulmuyor, sözler de Mesut Cemil'inmiş gibi davranılıyordu. Sanırım kolaylıkla yaptığı bu işleri şairliğinden uzak tutmak istiyordu.”
Çankaya Köşkü’nde SinemaKitabı okudu
19 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.